Sahipsiz bir kentin
Alfabesi bozuk satırlarında yaşıyorum seni
Bu şehirde kimse kalmamış ki
Koca şehir içimdeki boşluk sanki
Kaldırımlar yokluğunu anlatıyor
Duvar boyaları ise terk edilmişliği
Yollar sensizliğe götürüyor
Her adımda yokluğuna yaklaşıyorken
Kendimden sensizce uzaklaşıyorum
Ben uğruna ölüyorken
Sen yaşamazlıktan geliyorsun
Sana aşk misali tapıyorken
Sen tüm inançlarımı yok ediyorsun
Ve bunlara ayrılık süsü veriyorsun
Susuyorum sanki büyük bir meziyet gibi
Bakışlarıma çarptığında sen de susuyorsun
Oysa son bir şey demeni beklerken
İçimdeki sessizlik çığlık atıyor
İçinden geçerken
Tüm şehir birden ayaklanıyor
Ben sensizliğime kapaklanırken.
"Dağ keçileri nasıl yerlerse taze sürgünleri
Seni de tam sürerlerken, alaca karanlıklardan mavilere
Kopardılar, o koskoca umut ağacının dev gövdesinden
...- Ve Sinan VE Erdal've Ercan
Gözyaşlarıyla biten bir gecenin
Karanlık sabahında ayrıldık seninle
Ne git diyebildim sana
Ne de kal diyebildim benimle
Kelimeler düğümlendi boğazıma
Sen de sadece kendine iyi bak diyebildin
Oysa sen yanımda yokken
Ben nasıl kendime iyi bakabilirdim
Vedalaşmayı bile kısa kestik seninle
Nasılsa yakında görüşeceğiz diye
Gidişinden bir yıl geçti
Ben yine o yerdeyim
Kim bilir belki dönersin diye
Ama sen bana inat hâlâ yoksun
Hangimiz yalan söyledi
Bu ayrılık uzun sürmeyecek derken
Hangimiz sözünde durmadı da
Ayrı düştük kavuşacağız diye yemin ederken
Sahi ayrılığımız kime yaradı
Kimdi biz ağlarken gülen
Ayrılığı bile doğru dürüst beceremedik
Herkes güldü biz boğulurmuşçasına ağlarken
Bugün ayrılığımızın doğum günü
Kutla şimdi nice mutlu ayrılıklar diye!
Kirpiklerimdeki bulutlar konuşmaya başlıyor
Ben sana susarken
Yaşlar göz gürültüyle akıyor
Kor halinde avuçlarıma damlıyor
Ve ben yeni sensizliğimle baş başa kalıyorum.
Eski asistanım, Prof. Dr. Recep Şentürk'ün (2008: 9-13, 32) Türk Düşüncesinin Sosyolojisi-Fıkıh'tan Sosyal Bilimlere başlığını taşıyan kitabından okuyalım: “Omanlı'dan günümüze, toplum bilim tarihimizde üç ana safha olduğunu ve her dönemin aydınlarının ve toplumsal söyleminin yapısının farklılıklar arz ettiğini söyleyebiliriz.”
1. Dönem: “Osmanlı'nın kuruluşundan Tanzimat'a kadar (1299-1839) fıkhın hakim olduğu klasik dönem. Fıkıh nedir? “Devlet, fıkhın en yüce tecessümüdür, onunla ayakta durur ve onu ayakta tutar” diyor G. Lewis.” Hafızamız küsufa uğradığı için, genç dinleyicilere konuyu biraz açalım: Fıkıh'ta 3 akıl yürütme ve yorumlama yolu vardır, ulema sınıfı da buna göre kendi içinde 3 tabakaya ayrılır: I-İçtihad Yeni fıkhi kuramların üretilmesi > müçtehidler. 2-Fetva İlişki ve davranışlarda dinin görüşü > müftüler. 3-Hüküm (Kaza) Mahkemeye intikal eden anlaşmazlıkların fıkıh açısından çözümü > Kadı.
2. Dönem: “Tanzimat'tan Cumhuriyet'in kuruluşuna kadar (1839-1922), bir yandan Osmanlı “Cihan Görüşü'nün omurgasını oluşturan fıkhın kapsayıcı etkisi, sınırlanmaya çalışılırken, diğer yandan ihya ve sosyal bilimlerle telif edilmeye çalışıldığı dönem. İntihar ederek ölen 2. Abdülhamid döneminin Berlin ve Viyana Büyükelçisi Sadullah Paşa'nın mısralarıyla söylersek: Yıkıldı belki esasından eski malümat / Ne kaldı şöhret-i Rum u Arab ne Mısır u Herat”
3. Dönem: “Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana (1922 sonrası), fıkhın resmi söylemden kaldırıldığı ve Batılı Sosyal Bilim söyleminin hızla ve resmen benimsendiği dönem.”