Alfabesi bozuk satırlarım
Sahipsiz bir kentin Alfabesi bozuk satırlarında yaşıyorum seni Bu şehirde kimse kalmamış ki Koca şehir içimdeki boşluk sanki Kaldırımlar yokluğunu anlatıyor Duvar boyaları ise terk edilmişliği Yollar sensizliğe götürüyor Her adımda yokluğuna yaklaşıyorken Kendimden sensizce uzaklaşıyorum Ben uğruna ölüyorken Sen yaşamazlıktan geliyorsun Sana aşk misali tapıyorken Sen tüm inançlarımı yok ediyorsun Ve bunlara ayrılık süsü veriyorsun Susuyorum sanki büyük bir meziyet gibi Bakışlarıma çarptığında sen de susuyorsun Oysa son bir şey demeni beklerken İçimdeki sessizlik çığlık atıyor İçinden geçerken Tüm şehir birden ayaklanıyor Ben sensizliğime kapaklanırken.
"Dağ keçileri nasıl yerlerse taze sürgünleri Seni de tam sürerlerken, alaca karanlıklardan mavilere Kopardılar, o koskoca umut ağacının dev gövdesinden ...- Ve Sinan VE Erdal've Ercan
Sayfa 177 - Altınpost Yayınları 2000Kitabı okudu
Reklam
Ayrılığımızın Doğum Günü
Gözyaşlarıyla biten bir gecenin Karanlık sabahında ayrıldık seninle Ne git diyebildim sana Ne de kal diyebildim benimle Kelimeler düğümlendi boğazıma Sen de sadece kendine iyi bak diyebildin Oysa sen yanımda yokken Ben nasıl kendime iyi bakabilirdim Vedalaşmayı bile kısa kestik seninle Nasılsa yakında görüşeceğiz diye Gidişinden bir yıl geçti Ben yine o yerdeyim Kim bilir belki dönersin diye Ama sen bana inat hâlâ yoksun Hangimiz yalan söyledi Bu ayrılık uzun sürmeyecek derken Hangimiz sözünde durmadı da Ayrı düştük kavuşacağız diye yemin ederken Sahi ayrılığımız kime yaradı Kimdi biz ağlarken gülen Ayrılığı bile doğru dürüst beceremedik Herkes güldü biz boğulurmuşçasına ağlarken Bugün ayrılığımızın doğum günü Kutla şimdi nice mutlu ayrılıklar diye!
Ben sende sevdim kendimi Kendimde sevdim seni Şimdi avuçlarına bırakıyorum içi senli kalbimi Sıkı tut ellerinde bırakma beni.
Kirpiklerimdeki bulutlar konuşmaya başlıyor Ben sana susarken Yaşlar göz gürültüyle akıyor Kor halinde avuçlarıma damlıyor Ve ben yeni sensizliğimle baş başa kalıyorum.
Eski asistanım, Prof. Dr. Recep Şentürk'ün (2008: 9-13, 32) Türk Düşüncesinin Sosyolojisi-Fıkıh'tan Sosyal Bilimlere başlığını taşıyan kitabından okuyalım: “Omanlı'dan günümüze, toplum bilim tarihimizde üç ana safha olduğunu ve her dönemin aydınlarının ve toplumsal söyleminin yapısının farklılıklar arz ettiğini söyleyebiliriz.” 1. Dönem: “Osmanlı'nın kuruluşundan Tanzimat'a kadar (1299-1839) fıkhın hakim olduğu klasik dönem. Fıkıh nedir? “Devlet, fıkhın en yüce tecessümüdür, onunla ayakta durur ve onu ayakta tutar” diyor G. Lewis.” Hafızamız küsufa uğradığı için, genç dinleyicilere konuyu biraz açalım: Fıkıh'ta 3 akıl yürütme ve yorumlama yolu vardır, ulema sınıfı da buna göre kendi içinde 3 tabakaya ayrılır: I-İçtihad Yeni fıkhi kuramların üretilmesi > müçtehidler. 2-Fetva İlişki ve davranışlarda dinin görüşü > müftüler. 3-Hüküm (Kaza) Mahkemeye intikal eden anlaşmazlıkların fıkıh açısından çözümü > Kadı. 2. Dönem: “Tanzimat'tan Cumhuriyet'in kuruluşuna kadar (1839-1922), bir yandan Osmanlı “Cihan Görüşü'nün omurgasını oluşturan fıkhın kapsayıcı etkisi, sınırlanmaya çalışılırken, diğer yandan ihya ve sosyal bilimlerle telif edilmeye çalışıldığı dönem. İntihar ederek ölen 2. Abdülhamid döneminin Berlin ve Viyana Büyükelçisi Sadullah Paşa'nın mısralarıyla söylersek: Yıkıldı belki esasından eski malümat / Ne kaldı şöhret-i Rum u Arab ne Mısır u Herat” 3. Dönem: “Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana (1922 sonrası), fıkhın resmi söylemden kaldırıldığı ve Batılı Sosyal Bilim söyleminin hızla ve resmen benimsendiği dönem.”
Ümit MeriçKitabı okudu
Reklam
110 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.