Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ersan Çağlar

Ersan Çağlar
@ersancaglar
49 okur puanı
Kasım 2022 tarihinde katıldı
Sabitlenmiş gönderi
Oysa nerede o sözünü ettiğiniz mutluluk? Kim kendisinin mutlu olduğunu söyleyebilir?
Reklam
Ah, buzla sarılı etrafım, ellerim yanıyor buzdan! Ah, içimde bir susuzluk var, sizin susuzluğunuza hasret.
Gözlerimin önündeki perde kalktı sanki, sonsuz yaşam sahnesi karşımda ebediyen açık kalacak bir mezar çukuruna dönüşüyor. Şunu söyleyebilir misin: Bu kadar! Burada her şey geçici değil mi? Burada her şey fırtına hızıyla geçip gitmiyor mu, yaşamının tüm gücü çok nadiren sonuna kadar dayanır, ah, selde sürüklenip kaybolur, kayalara çarpıp parçalanmaz mı? Seni ve etrafındaki yakınlarını tüketmeyen bir an bile yok, senin bir yok eden olmadığın, olmaman gereken bir an bile yok; ne kadar iyi niyetli olursa olsun, bir gezinti bile binlerce solucanın yaşamına mal olur, atılan her adım, karıncaların bin bir zorlukla yaptığı yuvayı yıkar, küçük bir dünyayı ezerek utanç veren bir mezara dönüştürür. Ah! içime dokunan, dünyanın nadir ama büyük felaketleri, köylerimizi silip süpüren seller, kentlerimizi yutan depremler değil; yüreğimi sarsan, doğanın içinde yer aldığı evrende gizli kalan yok edici güç; komşunu ve kendisini yok etmeyen hiçbir şeyi var etmez doğa. Bu nedenle korku içinde başım dönüyor. Yer ve gök, ve onların etrafımda faaliyet içinde olan güçler: Gördüğüm, sonsuza kadar önüne geleni yutup geviş getiren bir canavardan başka bir şey değil.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
10 Mayıs Tüm ruhumu harika bir neşe kapladı, bütün kalbimle hazzını yaşadığım tatlı bir bahar sabahı gibi. Yalnızım ve benim gibi insanlar için yaratılmış bu yörede olmaktan sevinçliyim. Yeteneğimi kullanamayacak kadar, değerli dostum, mutluyum, her yönüyle huzurlu bir yaşam duygusu içindeyim. Şu sıralar resim yapmam mümkün değil, bir çizgi bile çizemiyorum, oysa ben hiç şu andakinden daha büyük bir ressam olmadım. Etrafımdaki güzel vadi sis içindeyken, gökyüzündeki güneş benim ormanımın geçit vermez karanlığına vururken, yalnızca birkaç ışık ormanın içindeki mabede girerken, ben gürültüyle akan derenin kıyısındaki yüksek çayırların arasında uzanmışım, toprağa yakın bir noktada bin bir çeşit minik yeşillik dikkatimi çekiyor; bitkilerin sapları arasında küçük canlılar dünyasının vızıltısını, minik kurtların ve sineklerin çeşitli ve kavranamaz biçimlerini yüreğimin hemen yakınında hissederken, bizi kendi suretine göre yaratan Her Şeye Kadir Olan'ın varlığını, sonsuz haz içinde süzülürken bizi koruyan ve aydınlatan Sevgisi Herkese Yeten'in esintisini duyumsuyorum dostum! Gözlerime alacakaranlık çökerken, etrafımdaki dünya ve gökyüzü bir sevgilinin sureti gibi ruhumda yerini almışken - çoğunlukla özlem içindeyim ve şöyle düşünüyorum: Ah keşke bunları yine resmedebilsen, ruhun nasıl sonsuz Tanrı'nın aynası ise, ruhuna ayna tutacak kadar dolu ve sıcak bir biçimde içinde var olan şeyin soluğunu kağıda üfleyebilsen! - Dostum - Ama bu beni mahvediyor, bu görüntülerin muhteşemliğinin yarattığı gücün altında eziliyorum.
Ve sevgili dostum, yanlış anlaşılmaların ve tembelliğin, dünyada entrika ve kötülükten belki daha fazla yanılgıya yol açtığını bu küçük meselede bir kez daha anlamış oldum. En azından entrika ve kötülük daha sık yaşanan şeyler değil.
Reklam
Acının insanlarla paylaşıldığı taktirde azalacağı konusunda kuşkusuz haklısın, değerli dostum, keşke insanlar - niçin böyle olduklarını ancak Tanrı bilir! - geçip giden şimdiyi yaşamak yerine, geçmişte kalan bir sıkıntının hatıralarını anımsamak için hayal gücünü bu kadar zorlamasalar.
Zavallı Werther'in hikâyesi ile ilgili bulabildiğim her şeyi büyük bir titizlikle topladım ve burada size sunuyorum, bu nedenle bana müteşekkir kalacağınızı biliyorum. Onun ruhuna ve kişiliğine hayranlık ve sevgi duymaktan, yazgısına gözyaşı dökmekten kendinizi alamayacaksınız. Ey güzel insan, sen de onun gibi bir tutkunun esiriysen, onun acıları sana avuntu olsun, eğer yazgından veya kendi hatandan dolayı bir arkadaş bulamıyorsan, bu küçük kitap dostun olsun.
4 Mayıs 1771 Oradan ayrıldığım için öyle mutluyum ki! Değerli dostum, insanın kalbini anlamak olanaksız bir şey! O kadar sevdiğim, o kadar bağlı olduğum senden uzaklaşıyorum ve bundan mutluluk duyuyorum! Biliyorum, sen bu duygumu hoş göreceksin. Diğer ilişkilerim yazgı tarafından özellikle seçilmiş gibi değil miydi, sırf benim gibi bir yürek kaygı duysun diye? Zavallı Leonore! Ancak ben masumdum. Kız kardeşinin geçit vermez cazibesi beni hoş bir şekilde oyalarken, o zavallı yürekte oluşan sevgi için bir şey yapabilir miydim? Ancak - tamamen masum muyum? Onun duygularını körüklemedim mi? Pek komik olmamasına rağmen, bizi sık sık güldüren onun çok içten sözleri benim için de bir eğlence konusu olmadı mı? Yapmadım mı? - Ah insanın kendinden yakınmaya hakkı olabilir mi! Başaracağım, sevgili dostum, sana söz veriyorum, kendimi düzelteceğim, her zaman yaptığım gibi yazgımızın karşımıza çıkardığı ufak tefek sıkıntıları artık tekrarlayıp durmayacağım; içinde bulunduğum anın tadını çıkaracağım, geçmiş benim için geçmişte kalacak. Acının insanlarla paylaşıldığı takdirde azalacağı konusunda kuşkusuz haklısın, değerli dostum, keşke insanlar - niçin böyle olduklarını ancak Tanrı bilir!
Sekiz gün ne evden çıktı, ne de dairesine gitti. Hasta, hem de çok hastaydı; ama bedensel hasta olmaktan çok ruhsal bakımdan rahatsızdı. Bu sekiz gün, onun için tam bir cehennem oldu. Herhalde bunlar öbür dünyadaki hesabına sayılacaktı onun. Öyle dakikalar olmuştu ki, İvan İlyiç rahipliğe girmeyi bile aklından geçirdi. Hem gerçekten olmuştu bu... Bunu düşünürken hayal gücü alabildiğine işliyordu. Hayalinden toprak altında hafif seslerle okunan ilahiler, açık bir tabut, ufak bir hücrede tek başına bir hayat, ormanlar, mağaralar geçiyordu. Fakat bilinci yerine gelince, bunların saçma bir abartıdan doğduğunu kendi kendine itiraf ediyor, hareketinden utanıyordu. Hemen bunun ardından existence manqéz'si' zihnine saplanıyor; bunalım yeniden baş gösteriyordu. Sonra gene bütün ruhunu utanç kaplıyor, birdenbire yerin dibine girmek istiyordu. Aklına gelen düşünceler ürpertiyordu onu... Daireye gittiği zaman hakkında neler söyleyecekler, neler düşüneceklerdi kim bilir? Kulaktan kulağa fısıldaşmalar, artık onu bir yıl, on yıl, bütün ömrünce kovalayacaktır. Bu olayı, gelecek kuşaklar da öğrenecektir... Tabansızlığı o derece ileriye vardırıyordu ki, neredeyse Semyon İvanoviç'e gidip affını dileyecek dostluğunu yalvaracaktı. Kendini asla mazur görmüyor, tersine, alabildiğine yeriyordu. Aslında özür bulamıyordu, zaten aramaya da utanıyordu.
Öte yandan zavallı Pseldonimov'un zifaf yatağında General İvan İlyiç Pralinskiy'in geçirdiği eziyetli gece neyle kıyaslanabilirdi acaba? Baş ağrısı, kusma ve başka nahoş nöbetler bir an yakasını bırakmıyordu. Dehşetli sancı içinde kıvranıyordu. Arada bir aklı başına gelir gibi oluyor, bilincinde öyle korkunç, öyle karanlık, iğrenç sahneler aydınlanıyordu ki, İvan İlyiç hiç kendine gelmemeyi tercih ediyordu. Gene de bütün bunlar kafasında hâlâ karmakarışık bir haldeydi. Örneğin Pseldonimov'un annesini tanıyor, "Sabret yavrum, sabret iki gözüm, yakında kendine gelirsin," gibi saf öğütlerini duyuyor ama bu kadının yanında bulunmasına bir türlü akla yakın bir açıklama bulamıyordu. Çirkin hayaletler görüyordu. Semyon İvanoviç, hep gözünün önündeydi. Ama dikkatle bakınca bunun Semyon İvanoviç değil, Pseldonimov' un burnu olduğunu fark ediyordu. Önünden belli belir- siz, sanatçı, subay, yanağı sarılı kocakarı geçiyordu. En çok bir altın halkayla ilgileniyordu. Halka tam başının üstünde, tavana asılmıştı. İçinden perdeler geçiyordu. İvan İlyiç bunu, odayı aydınlatan mum parçasının donuk ışığında gayet açık olarak görüyordu. Zihni bu halkanın ne işe yaradığı, niçin burada bulunduğu, ne anlama gelebileceğiyle meşguldü. Birkaç defa ihtiyar kadına sorduysa da, galiba söyledikleri, söylemek istediğinden bambaşkaydı ve kadın, İvan İlyiç'in meramını anlayabilmek için sarf ettiği bütün gayrete rağmen bunu başaramamıştı. Sonunda sabaha karşı, hastalık nöbetleri kesilince gözlerini kapadı. Rüyasız, ağır bir uykuya daldı. Bir saat kadar uyudu. Uyandığı zaman tam olarak kendine gelmişti.
Reklam
Şüphesiz, son derece dayanıklı bir adam olduğunu kendisi de biliyordu, ama kaderin karşısına çıkardığı sürprizler, artık gücüne karşı güvenini sarsacak nitelikteydi.
Ama bir yandan kalbi, evet kalbi sızlıyor, dışarıya, özgürlüğe, temiz havaya, dinlenmeye kavuşmak istiyordu. Gene de iyi kalpli iyi bir adamdı İvan İlyiç... Kendisi için buradan gitmek, hatta yalnız gitmek değil, kaçıp gitmek gerektiğini o da pekâlâ biliyordu. Her olayın, demin kaldırımda kurduğu gibi de- de, bambaşka şekilde olup bittiğinin
Öyle ya. Hepimiz boyuna iyi olduğumuzdan dem vuruyoruz. Ama böyle bir kahramanlığı yapmaya yetecek kudret hangimizde var? Kahramanlık bunun neresinde diyeceksiniz. Yok mu, elinizi vicdanınıza koyup söyleyin.
Bunlar bir bir aklına geldikçe, daha çok düşünceye dalıyordu. Bazen kafalarımıza birden birbiri ardınca bir sürü düşüncenin hücum ettiği olur. Anlatılmaları, hele edebî bir dille anlatılmaları, hemen de mümkün olmayan böyle duygu ve düşünceleri hep biliriz.
"Doğrusu yayan gitmem pek iyi oldu. Hem Trifon'un aklı başına gelecek hem de ben eğlenceli bir gece geçirmiş olacağım. Zaten böyle yürüyüşleri sık sık yapmalıyım. Ne olacak? Bolşoy Caddesi'nde, nasıl olsa bir araba yakalarım. Enfes bir gece... Buranın evleri de ne küçücük şeyler! İçlerinde pek entipüften kimseler oturuyor herhalde... esnaf takımı…memur gibi... Şu Stepan Nikiforoviç de ne adam... Bu morukların hepsi böyle geri kafalıdır zaten. Tam anlamıyla içleri geçmiş; c'est le mont. Yine de kafalı adam; bon sens'1,2 hayat sorunları üzerinde olgun, pratik görüşleri var. Ama ne de olsa ihtiyar, ihtiyar adamlar bunlar! Şey ... hani, ne derler ona? Bir şeyi eksik işte. Yapamayacakmışız!.. Ne demek istedi bu sözle acaba? Söylerken sanki düşünceye dalmıştı. Beni hiç anlamadı. Oysa anlamayacak ne var? Anlamamak, anlamaktan daha zor. Evet, ben buna inanıyorum; bütün benliğimle bu düşünceye inancım var benim. İyi olmak ... insanseverlik. İnsanı kendine vermeli, kişiliğini uyandırmalı. O zaman hazır malzemeyle işe başlayın artık. Hem bütün bunlar, gün gibi aşikâr, değil mi canım? İzninizle bir örnek verelim Ekselans. Bir memurla karşılaştık diyelim; fakir, boynu bükük bir memurla... Başlayın: 'Kimsin sen?' Yanıt: 'Memur!' Güzel. Memurmuş... 'Ne Yanıt: 'Falan filan memuruyum.' 'Nasıl, çalışıyor musun?" memurusun?
"Hayır efendim. Çoktan başlamak gerekti. Geç bile kaldık. Üstelik bana göre, her şeyden önce başkalarına karşı iyi olmamız gerekiyor, hatta astlarımıza karşı bile... Onların da insan olduklarını unutmamalıyız. İyilik her şeyi kurtarır, her şeyi düzeltir."
423 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.