"Şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim." dedi: "Gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek; seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda."
39 gün sonra ilk defa oturdum evimin koltuklarına. Aman Allahım! Verdiğin nimetler dünyadaki cennetinden birer parçaymış meğer. Evin çok eksiği var derdim. İnsanın ailesi sağ olunca eksiği yokmuş meğer. Bugün anladım. Evimin her köşesine bir anlam yüklediğimi anıların yüreğimdeki yerini ve yıkılanların yalnızca binalar kolonlar ve duvarlar olmadığını; eşyaların insanların varlığını kanıtlayan izler taşıdığını ve onlarla beraber yalnız sevdiklerini değil sevdiklerinin sevdiği her şeyi de kaybettiğini. Şimdi anladım.
Senin ne işin vardı orada? Herkesin işine karıştın, işin olmadığı halde. Ölmek bile, kendilerine böyle bir görev verilenlerin işidir. Kendine oyunlar buldun: başkalarının katılıp katılmadığına aldırmadığın oyunlar. Herkesi yargıladın bu oyunlarda Bu arada beni de yargıladın, bana da haksızlık ettin. Ben de bir oyun yazsam, sonunda haklı çıkmak için kendini öldürdüğünü söylesem... Bu oyunu sevmedim Turgut. Ben, oyunlarda bana saldırılmasını sevmem. Ben oyun istemiyorum artık; ne oyun ne de gerçek senin ölmen gibi bir gerçek, beni sarsmamalı Selim.
Varlığın bir çok değer inşaa etti yüreğimde. Bağı mesela, bağlılığı, sevgi ve muhabbeti, dostluk ve şefkati, vefa ve sadakati. Sen bizi yaşattığın içinmiş oysa bu hissiyatın tüm hakikati. İdrak ettim ! Beni değil "bizi" terk ettiğindendi manadaki ruhun kayıp gidişi. ✍🏻
Kendimle her yere taşıma iradesinde bulunduğum yükümün yolun sonunda benden bir parça olduğunu görmek ızdırabı... Atsam eksik kalacağım, kalsa hiç tam olmayacak.
E.k