"Bu açıdan bakıldığında, tarihin alışılagelmiş bir biçimde ele alınmasına birçok yönden karşı çıkılabilir ve benim tahminime göre, tarih araştırmalarının halkın gündelik yaşamı için verimsiz kalmasının sorunu da burada yatar. Eylemde bulunan insanın şiddetli coşkusu ile bu eylemin sunulduğu okurun sakin ruh hali arasında öyle büyük bir karşıtlık hüküm sürer, arada o kadar geniş bir mesafe bulunur ki okurun bir bağlantı kurmaya kalkışması bile zordur, hatta imkânsızdır. Tarihsel özne ile okur arasında bir boşluk kalır ve bu boşluk bir kıyaslama ya da hayata geçirme imkânını tümüyle keser atar; okurun kendinden emin, sağlıklı tutumunu uyaran şifalı bir korku yaratmak yerine, yadırgayarak kafa sallamasına neden olur."
"Bütün büyük suçlar, olağanüstü büyük bir gücün harekete geçmesiyle işlenmiştir. İhtirasın gizli oyunu sıradan heyecanların zayıf ışığı arkasına gizlense bile, şiddetli tutku halinde daha büyük bir patlamayla daha dehşetli, daha gürültülü bir biçimde açığa çıkar."
"Tiyatro eserleri ve romanlar, insan kalbinin en parlak taraflarını gözlerimizin önüne sererler; hayal gücümüz alevlenirken kalbimiz hissiz kalır; en azından bu yolla alevlenen kor sadece bir anlıktır ve gündelik hayatta sönüp gider."
"Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size: Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım."
"Yanağıma dayanmış yanağı sımsıcaktı. "Canım, canım benim," diye mırıldandı, "ben senin içinde yaşıyorum ve sen benim için öleceksin, işte öyle seviyorum seni."
"Şu an beni yönlendirecek bir parçacık ışık dahi yok neredeyse. Kibirli inkârcılığıma, dikkafalılığıma, aşağılık kendimi beğenmişliğime, körlüğüme lanet ediyorum, ama artık çok geç. Şu an derli toplu yazıp konuşamıyorum. Allak bullak vaziyetteyim."