Ey aşk! Sen nelere kadirsin. Saatlerdir bu kitabın etkisindeyim. Hala idrak edemiyorum, nasıl böyle bir şey olabilir, dünyanın en güzel duygusu nasıl böyle bir sonuca yol açabilir diye. Victor Hugo büyük adam.
Konu açılana ve olaylar başlayana kadar kitap sıkıcı, 150. Sayfaya kadar direnmeniz, biraz dayanmanız gerekiyor. O dönemki Paris’i sosyal, kültürel ve mimari yapısını anlayabilmemiz için çok detaya girilmiş ve kabul, insan okurken biraz bunalıyor.
Aşk nedir? Aşk fedakarlıktır bence, kendinde önce karşındakini düşünmektir. Yanında olsan da olmasan da onun mutluluğunu istemek, o mutlu olunca mutlu olmaktır. Kendinden vazgeçmektir. Bazıları kötü sever, bencillik katar, ya benimsin ya kara toprağın der. Benim olmazsan senin sonunu getiririm der. Ruhlarındaki kötülük, sevgilerine yansır. Bir de, sevdiğini zannedenler vardır, karşılarındaki insana umut verirler, ama geçici bir hevestir bu, sadece elde edene kadardır, sonra yıkar giderler. Karşılarındaki insanı bataklığın içine atar, arkalarına dönüp bakmadan çeker giderler. İşte bu kitapta bunların hepsi var.
Dış görünüşün sevgideki yeri, din adamlarının yozlaşması ve toplumun dini duygularını sömürmesi, para ve güç sahiplerinin bencilliği, merhametsizliği, iktidar sahiplerinin zamanları harcanmasın diye düşünmeden verdikleri kararlar. Hugo onları da taşlamadan geçmemiş.
Lütfen okuyun, okutun!