Fazlaca romantik bir duruş var kitapta. Paşa'nın gerçekteki direnişinin sadece pasif hali aktarılmış.Hep duygusal, hep endişeli. Çöl Kaplanı adını göreceğimiz olaylar yok. Sanki sadece oturmuş orada.
Yazar, edebiyat ile tarih arasında gidip gelmiş. Alıntıdan geçilmiyor ve bunlar direk alıntılar, dipnotlarla belirtilmiş alıntılar. Tarih kitabı mı yoksa roman mı anlamak zor.
Kitap edebî açıdan değil tarihi bilgiler içerdiği için tarih açısından bir nebze değerli.
Şunu bilmemiz gerekir ki Arap dünyasının bize bakışı asla bizim düşündüğümüz gibi değildir. Arap ülkelerinin, Arap halkının Türkleri yani bizi 'bölgenin ve islam'ın lider ülkesi, islam'ın yüz akı olarak gördüklerini, dost, akraba olarak bildiklerini' sanırız ya, bu birkaç istisna dışında kesinlikle yanlıştır. Arapların kesin ve
Mübarek Ramazan ayına girdiğimiz şu günler de kutsal topraklar olan mekkke ve medine'nin müdaafası için hurma çekirdeğinden çekirge yemeye kadar bütün fedakarlıkları gösteren başta Fahreddin pasa olmak üzere kutsal topraklar da şehit olan tüm mehmetçiklere şükranlarımı sunarak başlıyorum. Ruhları şad olsun. Kitap mükemmel. Vatanseverligin laf ile değil de özde savunulduguna bu kitap ile beraber tekrar şahit oluyorsunuz. Yeri geliyor okurken duygulanıyorsunuz. Şiddetle tavsiye ederim. Okunur.
#ismailbilgin #medinemüdafaası #okudumbitti
Onlar, muhtemelen halkın Dolmabahçe'deki ziyareti sırasındaki izdihamlarda on bir kişinin ölmesi ve kırk civarında kişinin yaralanmasından dolayı bir izdiham veya "nümayiş" olabileceğinden çekiniyorlardı. Fahrettin Paşa anılarında gelişmeleri şu şekilde anlatmaktadır:
"Vefatında ben ordu Kumandanı idim. Ankara’dan emir
gelmişti. Cenaze Alay Kumandanlığını bana vermişlerdi. Cemil Cahit Paşa da bana yardım edecekti. Vazifeyi üstüme alinca ilk iş olarak Ankara’yı aradım. 'Cenaze Namazı İstanbul 'da mı, yoksa Ankara'da mı kılınacak ?' dedim. Akşama kadar bekledim, cevap yoktu. Merak etmiştim; bu sefer Mareşal Çakmak’ı aradım ve sordum. Aldığım cevap şöyle idi:
‘Yarın Başvekil Celal Bayar İstanbul'a geliyor, onunla konuşunuz.’ Hayret etmiştim. Bir namaz meselesi için Başvekil ile konuşmak İstanbul veya Ankara'da kılınması için Başvekilin karar vermesine ne lüzum vardı? Celal Bayar gelmişti. Hükümet çekiniyordu. Cenaze namazını bir nümayiş haline getirmek istemiyordu. Atatürk, hepimizden çok Allah’ına, Peygamber’ine inanmış bir insandı. Zamanımızın Müslümanlığının hakiki Müslümanlık olmadığına kani idi. ‘Birçok hurafeler, şekillerle Müslümanlık aslından uzaklaştırılmış' derdi. Bunun ileri görüşlü, aydın, zamanımızın icaplarını bilir din adamlarının yetiştirilmesi ile telafi edileceğine inanırdı. ‘Müslümanlık büyük din' derdi…