Yeşil gözlerinde akşamın rengi
Mor gagalarında fecir, bulutlar.
Bitmez tükenmez kuş sürüsü gibi
Dağlar arkasından gelir bulutlar.
Bulutlar binlerce ve dizi dizi
Batı uçlarında dikilmiş putlar.
Bulutlar her akşam içip denizi
Gökkubbede şölen kuran mabutlar.
Bulutlar kuzeyin buz dağlarından
Sıcak vadilere inen mamutlar.
Ve gözlerimize dolup da bazan
Döken içimize zehir, bulutlar!
Gençliğimi kaybettim birtakım odalarda;
Kaybolan gençliğimi aradığım aynalarda
Ölüler dolaşıyor böğürlerinde elleri,
Aynı şeyi arayan akraba hayalleri.
Yalnız taze bir kadın yaşlılığı arıyor;
Yaşlılığım ! yaşlılığım ! diye yalvarıyor.
Sırları dökülüyor baktığı aynaların;
Söndürüp yürüyor bir bir aynaları kadın.
Son aşkımdır bu -sen- ve son çile,
Günümün son fecri, sonu artık;
Giriver inince gün, aralık
Kapımdan gelinlik elbisenle.
Onu sevmekle geç, ey yaşamak!
Saat çalar, zaman yürür,
Ben susarım, otururum;
Saat çalar, zaman yürür.
Geçen günler, aylar, yıllar
Ve yüzyıllar, ben dururum;
Geçer günler, aylar, yıllar…
Hoyrattır bu akşamüstüleri daima.
Gün saltanatıyla gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri;
Hoyrattır bu akşamüstüler daima.
Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar
Ve ruh, atılan oklarla delik