Kendi içine çekilip hayatı felsefe yoluyla düşünmeye başlayan insan, çoğunluğun, yer yüzüne özgü ve hiçbir değeri olmayan birçok gereksiz şeye değer verdiğini, bu yüzden onlardaki dışsal unsurlara dayanan mutluluk görüntüsünün sahte ve geçici olduğunu anlayacaktır.
Hiçbir şey tiksinti kadar güzele aykırı değildir; aynı şekilde hiçbir şey gülünçlük kadar yücelikten aşağı değildir. Bu yüzden hiçbir hakaret, bir erkeğe budala denilmesinden, bir kadına da tiksindirici denilmesinden daha fazla acı vermez.
Tek tek bütün devletleri gözden geçirmek istesem bile, bilgeye katlanabilecek ve bilgenin katlanabileceği bir devlet bulamam. Ancak hayalimizdeki devlet hiçbir yerde bulunmuyorsa, hepimiz için zorunlu inziva başlıyor demektir. Zira hiçbir yerde inzivaya tercih edebileceğimiz bir şey yoktur.
Yaşamımızın son anına dek eylem halinde olacağız; ortak yarar için çalışmaktan, tek tek kişilere yardım etmekten ve düşmanlarımıza bile el uzatmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Kavgaya ve itiş kakışa hiç girmemek gerekir. Bu tür şeylerden uzak durmalıyız, düşüncesiz insanların neden olduğu (düşüncesiz insanlar olmadığında gerçekleşmesi mümkün olmayan) böyle olaylar es geçilmeli ve avamın verdiği onurlar da yaptığı haksızlıklar da aynıymış gibi değerlendirilmeli, ne birine sevinmeli ne diğerine üzülmeli.
Birisi kelliğimle, gözlerimin zor görmesiyle, bacaklarımın inceliğiyle ve boyumla alay edebilir. Ancak açıkça görülen bir şeyin işitilmesi niçin hakaret olsun?
Kişi kendisine sadece şunu söyleyebilsin yeter: "Başıma gelen bu işleri hak ettim mi, hak etmedim mi? Hak etmişsem, bu bir hakaret değil, adaletin yerine gelmesidir. Hak etmemişsem, o halde adaletsizlik yapan kişi utanmalıdır."
Hakaretlerin büyük bir bölümünü kibirliler, küstahlar ve iyi talihini kötü bir şekilde taşıyanlar ederken, bilge, onların bu azmış mizacını kendisi sayesinde küçümsediği, bütün erdemlerin en güzeli olan yüce gönüllülüğe sahiptir.