Ayşe Şaşa -rahmete gark olsun- bunu bir cümlede özetlemişti. "Kıyamet günü yüce Rabbime anlamlı ve onurlu bir hikaye anlatabilmeliyim. Bütün meselem bundan ibarettir."
Herkes ölüydü burada. Ölülerle konuşmak benim işim değildi. Dünyanın çok uzağındaydık. Bütün sınırların ötesinde. Kendiyle baş başa bırakılmış bir dünyada. Doğru ve yanlışın çoktan anlamını yitirdiği koyu karanlıkta.
Ölüm burada ne kadar da hızlıydı. Hatırlıyorum.. Mahallemizde bir cenaze olduğunda en az bir hafta yas tutulurdu. Bir hafta boyunca ölüm korkusu hepimizi, özellikle de ihtiyarları tedirgin ederdi. Herkesin yüzüne ölümün soğukluğu yerleşirdi bir süre için. Şimdiyse, önümde yıkılıp giden, hemde parçalanan insanları görüyor ve bundan etkilenmemeye başlıyordum. Ölüm anlık ve rutin bir hadiseydi. Ne yapılması gerekiyorsa hemen yapılıyor ve savaş kaldığı yerden devam ediyordu. Yas tutacak zaman da yoktu zaten. Alışmanın akıl almaz gücü beni şaşkına çeviriyordu.