Otobüsün camına yaslanan, dışarıya bakmayı seyreden hüzünbazlardık, ama yine de muavinin
sunacağı krakerli, topkekli ikramla mutlu olacak tiplerdik, yeter ki ortada mutlu olunacak bir şeyler
olsun. İçimizi kemiren şeyleri unutturan küçük şeyler de vardı. Yol boyunca mutlu olan, varınca içten
içe ölmeye hazırlanan canlılardık artık, çünkü bizim için yolun bitimi ölümdü. Sevmezdik varmayı,
bir cam kenarında devam etmek isterdik hayata.
Yıllar geçti, geçtikçe daha çok geçti. Umuda ve mutluluğa doğru sefere çıkan otobüsümüz yer yer
sancılı duraklarda mola verse de biz kendisinden ve muavinden memnunduk. Bir ömür cam kenarında
tek bırakılmak istemiştik ama nafile. Yaklaşıyorduk artık otogara, acının tam merkezine, kalbin
yükünün arttığı, çekim gücünün fazlasıyla hissedildiği alana... Belki de anıların mezarındaydık...
Zaman biraz daha geçti, bir ses geldi ön taraftan.
Şoför bey konuştu: “Beyler vardık, geçmiş olsun.”
Belki de yeni bir ölümün başlangıcıydı bu, varmak ölümdü.