Zülfü Livaneli'nin şu ana kadar okuduğum hiçbir kitabından pişman olmadım dedim ,okumayı bitirdiğimde. Kalemi çok kuvvetli yazarımızın yayınevi değiştirdikten sonra çıkan ilk kitabıymış.
Zevkle okunan, akıcı ve anlaşılır bir hikaye. Yazarımızın denize olan tutkusuyla harmanlanmış, günümüz olaylarına da değinmiş, değişen dünyamızın hayatımızı nasıl etkilediğini farklı açılardan anlatan çok kıymetli bir kitap. Mustafa, Mesude ve Deniz'i anlatan ve onların duygu durumlarına bizimkini de ekleyebildiğim bu kitabın Ege dolaylarında geçmesi de cabası.
Yaşanan kaçak göçmen durumları, ege sahiplerinin otellerle ve balık ciftlikleriyle dolması orada yaşayanlar için büyük sıkıntılar oluşturmuştur. Aile olmanın önemini, eş ilişkisinin ne denli birbirini en ince ayrıntısına kadar görebilineceğini , insanların dilinin ne kadar zehirli olduğunu ve doğanın güzelliğini içimizde hissedebiliriz.
Kitapta altını çizdiğim kıymetli cümleler:
" Ben işimi tam yapıyorsam herkes yapabilir."
"Zaten köyleri, derinlere dalıp çıkardıkları süngerler gibiydi. Acıyı da üzüntüyü de sevinci de felaketi de içine çeker, sindirim, hayatına devam ederlerdi. En garip olayı bile 'tabii' diye anlatımları. Tabii o da öldürmüş karıyı,dam çökünce altında kalıp ölmüş tabut, oğlan da kızı kaçırmış tabii. Bu 'tabii' lerin, her olayı doğal görmelerinin sonu gelmezdi. Hiçbir şey hayret verici değildi, her şey doğaldı."
Zülfü Livaneli'nin okunmaya değer bu kitabını okumalısınız.