Osmanlı İmparatorluğu, bünyesinde farklı din ve milletten insanları barındırmış bir imparatorluk olmuştur. Bugünkü millet kavramının içeriğinden tamamen farklı bir içeriğe sahip olan ve sadece din esasına göre, İslam hukukundaki zımmet kurumuna bağlı olarak oluşturulan Millet sistemi sayesinde Ermeni, Rum ve Yahudi gibi gayri Müslim topluluklar temel kültürel ve dini özelliklerini kaybetmeden yaşama imkanı bulabilmişlerdir.
Osmanlı Devleti'nin gerek kuruluş aşamasında gerekse sonraki dönemlerinde ele geçirilen yerlerdeki Hıristiyan nüfusa yönelik din değiştirme konusunda herhangi bir zorlamanın
olmadığı, eski Bizans ve yeni Osmanlı tebası Hıristiyan halktan kendi istekleriyle Müslümanlığa geçenlerin varolması yanında, kendi inancının gereklerini yerine getirebilen farklı dinlerden insanların olduğu bilinen bir gerçektir. Bu konuda Osmanlı İmparatorluğu'nun
son gününe kadar yaşamlarını devam ettiren gayri Müslim nüfusun varlığı dahi tek başına bir delil olarak gösterilebilir. Yukarıda sözü geçen millet sistemi dahilinde kendi varlıklarını
sürdürebilen Ortodokslar, heterojen bir yapıya sahip olup, Anadolu' daki Ortodoks nüfus dışında Balkanlar' da yaşamakta olan Gagauz Türkleri, Sırp, Bulgar, Romen, Arnavut ve ayrıca Araplar olmak üzere farklı birçok Ortodoks nüfusu bünyesinde barındırmaktaydı.
Ancak, Ortodoks milleti içerisinde gerek günlük yaşamda, gerekse ibadet dili olarak Yunanca yerine Türkçeyi kullanan, genelde öz Türkçe isimler taşıyan ve Rumlardan farklı bir isimle anılan bu Ortodoks topluluğun kimler olduğu konusuna geçmeden önce Ortodoks kilisesinin İstanbul'un fethiyle nasıl yeniden şekillendirildiğine değinmek gerekmektedir.
Gagauz, Türk ulusuna olan yakınlığını göstermek istediğinde: "Biz Türkmen'iz" der, yani: "Biz eski bir Türk kavıniyiz" demek ister. Yine: "Bizim aramız Türklân bir sovan zan kadardır" der. Türkleri kendilerinden sayarlar.
“Her şeye din gözüyle bakan bu köhne idare sizleri, aynı kandan ve soydan kardeşlerimizi bizden ayırmak için ve bize düşman gözüyle baktırmak için ne kadar uğraştı. Fakat bizim ecdadımız ve babalarımız ve bugün biz Türklüğün hakikati dinde olmayıp kanda olduğunu anladığımız için daima kardeş gibi yaşadık ve yaşamaktayız. (...) Artık Türkleri birbirine bağlayan islamlık değil, Türklüktür. Ortada dinden evvel milliyetçilik var.” (s.190)
Akıncılar Köyü, 1938-39
Doğan Dan
Sayfa 125 - Türk Ocaklar Kayseri Şubesi YayınlarıKitabı okudu
St.Benoit gibi bazıları asırlardır burada ama diğer okullar yüz seneyi aşkındır eğitim yapıyor. Hangi buluşu buldular, hangi sanayi hamlesini başlattı bu okullardan mezun olan yüz binlerce öğrenci? Hadi bizim okullarımız, medreseleri- miz köhne, gerici, bağnaz insanlar yetiştirdi, peki bu Ba- tılı eğitim kurumları ne yaptı? Osmanlı'yı parçaladılar sadece. Hå bir şey daha yaptılar tabii, kendi milletine, dinine, örfüne yabancı insanlar yetiştirdiler.
-Ben Büyük Önder'in işaret ettği gibi Batı ile entegre bir Türkiye'nin medeniyet sahasında daha ilerici ve ay- dın bir ülke olacağına inanıyorum.
-Yapma abi. Cidden buna inanıyor musun? Batılı gibi olan, Batılı gibi davranan ve bugün devlet politikası ola- rak sürdürülen dini hayatın her safhasından silmek so- nucu kendi dininden örfünden uzak kalmış nesillerle sen Batılı olmayacaksın ki. Hangi kültür daha baskın çıkarsa ondan olacaksın. Protestan Amerikalı ya da Ingiliz ya da Katolik Fransız. Sen Batı potasında eriyen dinsiz, soy- suz bir millet olacaksın. Moldova'daki Hıristiyan Gagauz Türkleri gibi. Bizi biz yapan değerler olmadan Batılı ol san ne olur ki? Söyler misin äbi, seni bir Fransızdan ayıran isminden başka ne var?
"Türk-İslam sentezini savunduğumuz yirmili yaşların başında "Türk'üm" diyen bir insanın Hristiyan olması kabul edilebilir miydi?" ifadesiyle başlayan, Gagauz tarihi, kültürü, edebiyatına ışık tutan, Gagauzlar hakkında yazılmış sınırlı kitaplardandır.
Gagauzlar bugün Moldova, Bulgaristan ve Romanya sınırları içerisinde bulunan Hristiyan Türklerdir. Sayılarının 300.000 civarında olduğu kabul edilmektedir.
Osmanlı döneminde Gagauz ismini ilk kez İstanbul'da Fransızca gazete çıkaran Jean Pietri'den duyuyoruz ancak Teodor Kasap'ın Jean Pietri'yi bu konuda tiye alıp bahse girmeyi teklif etmesiyle Gagauzlar hakkında herhangi bir bilgimizin olmadığı sonucunu çıkarıyoruz.
Türkiye halen halk düzeyinde Gagauz Türklerinden bihaber olmakla birlikte Devlet düzeyinde ise Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Ender Arat'ın Büyükelçilik dönemlerinde ilişkilerin sıklaştığı görülmektedir. En büyük dezavantajları dinlerinin farklı olmasıdır tıpkı Litvanya'da yaşayan Musevi Karay Türkleri gibi.
Kitap ayrıntılı, detaylı bir şekilde inceliyor Gagauzları ancak sık sık kendi içinde tekrara düştüğünü de söylemeliyiz. Bunun nedeni de kitabın yazarı olan eşlerin farklı çalıştay ve konferanslarda yaptıkları konuşmaların aynen verilmiş olmasından kaynaklanmaktadır. 173-210, 227-281, 246-274,
47-293 sayfaları ve birkaç sayfa daha birbirinin aynısı durumunda bu da bir parça rahatsız ediyor beni okurken, editörlüğü daha iyi yapılabilirdi.
Gagauz YazılarıMustafa Argunşah · Türk Ocakları Kayseri Şubesi Yayınları · 20072 okunma
Saint (Ayios) Aziz Ahmed ikonaları... Bir mürted miydi, mülhid miydi?
Zorla yahut kendi istekleri ile Hristiyanlaştırılan Türkleri, asimilasyon aşamalarını öteden beri merak ederim. Araplar dahi oransal olarak Türkler kadar İslâma intisap etmemiştir. Rumelide Türk oldu demek İslami kabul etti demekti. Buna karşın Gagavuzlar, Kumanlar, Urumlar,
(Atatürk) “Milli mücadeleyi müteakip Anadolu'da binlerce Hıristiyan Türk'ün sürülmesiyle işlenen hatayı, Romanya'daki Hristiyan Türkleri anavatana yollamak suretiyle telafi yoluna gitmek istemişti.”
Sayfa 49 - Türk Ocaklar Kayseri Şubesi YayınlarıKitabı okudu
Tarih boyunca varolmuş Türk toplulukları arasında İslamiyet haricinde Budizm, Maniheizm, Musevilik ve Hıristiyanlık gibi farklı inançları benimseyenler olmuştur. Genel olarak, bütün Türk topluluklarında dini hoşgörü vazgeçilmez bir politika olarak korunmuşken bu hoşgörü ortamında Hıristiyan, Müslüman, Yahudi, Budist veya Gök Tengri inancına
*Rusya'daki azınlıklar, özellikle Türk kökenliler, resmî tarih mağduru sayılabilir, çünkü ataları hakkındaki bilgileri ve öz kültürlerini yeni kuşaklara sansürsüz aktaramıyorlardı. Böylece genç kuşaklar, giderek hafızadan silinmeye mahkûm edilen halk değerlerinden mahrum kalıyor ve manevi yönden gelişemiyordu. Bunun sonucunda da Ruslara karşı
"Yenik ve talihine küskün genç Selçuklu sultanı 2. İzzeddin Keykâvus ile birlikte 1262 civarında Balkanlarda Dobruca denilen gayrimeskûn Bizans topraklarında gerçekleşen söz konusu Türk iskânının bakiyesi, bugün Moldava'nın bir köşesinde Gagauzya denilen bölgede yaşamaya devam eden Hıristiyan Keykâvuslu Türkmenleri, yani Gagauzlardır. Bugün kendilerinin Gökoğuzlardan geldiklerini ileri süren Gagauz Türkleri, işte bu mühim tarihsel olayın hatırasını yansıtır."
Türk Ocakları'nın kapanmasından sonra 1931 yılında Bükreş Elçiliği'ne atanan Hamdullah Suphi Tanrıöver göreve başladığı andan itibaren Müslüman Türkler kadar Dobruca ve Besarabya' da yaşamakta olan Gagauz Türkleri ile de yakından ilgilenmiş, yaşadıkları yerlerde Türkçe eğitim yapabilmeleri için başarılı girişimlerde bulunmuştur. Bunun dışında 1935 yılında 21 Gagauz gencini Türkiye'ye göndermeyi başaran Hamdullah Suphi'nin asıl gerçekleştirmek istediği, Gagauzlara Anadolu'nun kapısının açılmasıdır. Elçiliği dönemi boyunca Gagauz Türkleri ile ilgili hazırladığı raporları Türk Dışişleri'ne ileten Hamdullah Suphi 1934 yılında hazırladığı raporunda şöyle demekteydi: "(Dörtyüz bin kişilik bu Türk kitlesinin) Hıristiyan kısmı ıssız Anadolumuzun koskoca bir parçasına neşe, hayat, refah ve ümran getirecek bir kıymet ve ehemmiyettedir.
Bu türkünün nakarat kısmındaki ne güzel oğlan boynuma dolan
sözleri ayrıca ne güzel oğlan yalabık çoban şeklinde de söylenmektedir.
Karamanlıların bugün dahi Yunanistan'da söylemekte olduğu
bu türküyü Gagauz Türklerinden de dinlemek mümkündür.
Gagauz Yeri Kültür Dairesi Başkanlığı'ndan elde edilen
bilgiye göre bu türkü Romanya ve Bulgar Dobrucası ve Makedonya'dan göç etmiş Gagauzların atalarınca Gagauz yerine getirilmiştir.
Türkünün bazı versiyonlarına Romanya' daki Dobruca
Türkleri, Rum Türkleri, Türkiye Türklerinde de rastlamak
mümkündür. Yine paralel şekilde Moldova Bilimler Akademisi
Gagauz Bölümü Başkanı L. Çimpoeş de Oğlan türküsünün metni
ve müziğinin halka ait olup geçişte halka olunarak bu türkü
eşliğinde dans edildiğini ve köken olarak türkünün Balkanlar' da
Gagavuzlardan çıktığını belirtmektedir. Aşağıda Gagavuz
Türklerinde bu türkünün nasıl söylendiğine bakılacak olursa
temelde büyük bir bir farkın olmadığı görülecektir.
Mustafa ve Hülya hoca lisanstan hocamdır. Mustafa hoca Gagavuz Türkleri üzerine birçokçalışma yapmıştır. Bu çalışmada Mustafa hocam Gagvuz Türklerinin dili ve tarihini, Hülya hocam da Gagavuz Türklerinin edebiyatını ele almıştır. Gagavuz Türkleri Moldova sınırları içerisinde yaşayan Hıristiyan Türklerdir.
Gagauz YazılarıMustafa Argunşah · Türk Ocakları Kayseri Şubesi Yayınları · 20072 okunma