saati kur
ağır bir geceye doğru ilerleyen ağır bir gün
ne yaparsan yap her şey olduğu gibi kalıyor
kediler uyukluyor
köpekler havlamıyor
ölen bir şey bile yok
ağır bir geceye doğru ilerleyen ağır bir gün
Haydn ve Bach üstüne bazı notlar
sabahın dört buçuğunda bir apartman dairesinde jaluzinin aralıklarından sadece bir çiçek kadar harikulade ve sessiz karanlık geceye bakarken kısık radyodan Haydn dinlemek mest edici.
yanında bir içki, elbette, bir sigara, ve güriil gürül yanan bir soba, gürül güri i l yanan bir Haydn.
milyonların yaşadığı kentte belki otuz beş kişi vardır senin dinlediğin gibi dinleyen, duvara bakarak, sessizce sigara içerek, hiçbir şeyden nefret etmeyerek, hiçbir şey istemeyerek.
cıvamsı mevcudiyetinle ölü bir adamın müziğini dinliyorsun sabahın dört buçuğunda, aslında ölü değil ama sigaranın dumanı tavana doğru kıvrılırken, aslında ölü değil, ve tılsım bu, Los Angeles'taki bu 66 güzel ses.
ağır bir geceye doğru ilerleyen ağır bir gün,
bir bekleyiş daha ağır bir geceye doğru
ilerleyen ağır bir günde
yarın asla gelmeyecekmiş gibi
ve geldiğinde
aynı lanet şey olacak.
Hiç yalnız hissetmedim kendimi.
Bir odada tek başıma kaldım, intiharın eşiğinde. Kendimi çok kötü hissettiğim oldu, ama hiçbir zaman birinin odaya girip kendimi daha iyi hissetmemi sağlayacağını düşünmedim? Ya da birkaç kişinin. Başka bir deyişle, yalnızlık beni hiçbir zaman rahatsız etmemiştir, çünkü yalnız kalmaya doyamam. Ben kendimi insan dolu bir odada ya da tezahürat yapan seyircilerle dolu bir tribünde en yalnız hissederim.
Ibsen’den bir alıntı yapacağım: “En güçlü insanlar genellikle yalnızdır.” Hiçbir zaman içimden, “şuh bir sarışın içeri girince kendimi daha iyi hissedeceğim,” diye geçirmedim. Hayır, onun hiçbir yararı olmaz. İnsanları bilirsin, “Hey, Cuma akşamı, ne yapacağız?
Burda kös kös oturacak mıyız?” Evet, kesinlikle. Çünkü yok dışarıda bir şey. Aptallık sadece. Aptal insanlarla fingirdeyen aptal insanlar. Geceye koşa koşa çıkmak gibi bir ihtiyaç içinde olmadım hiçbir zaman. Barlarda gizlendim, çünkü fabrikalarda gizlenmek istemiyordum. Hepsi bu. Milyonlarca insan adına özür dilerim, ama ben kendimi hiçbir zaman yalnız hissetmedim. Kendimden hoşnutum. Bildiğim en iyi eğlence kendimim.
Charles Bukowski
Ağır bir geceye doğru ilerleyen ağır bir gün.
ne yaparsan yap
her şey olduğu gibi kalıyor.
kediler uyukluyor, köpekler
havlamıyor,
ağır bir geceye doğru ilerleyen ağır bir gün.
ölen bir şey bile yok.
ağır bir geceye doğru ilerleyen ağır bir günde
bir bekleyiş.
su borularından akan su sesi bile duyulmuyor.
duvarlar öylece duruyor,
kapılar açılmıyor.
ağır bir geceye doğru ilerleyen ağır bir gün.
yağmur dindi,
bir siren sesi bile yok,
kol saatinin pili bitmiş,
çakmağın gazı tükenmiş,
ağır bir geceye doğru ilerleyen ağır bir gün,
bir bekleyiş daha ağır bir geceye doğru
ilerleyen ağır bir günde
yarın asla gelmeyecekmiş gibi
ve geldiğinde
aynı lanet şey olacak.
barın sonundaki hatun bana bakıp
duruyor, başımı öne eğiyorum, bakışlarımı kaçırıyorum, bir sigara yakıp yine
bir göz atıyorum: hala bana bakıyor, güzel giyinmiş, kendisine gelince,
harikulade denebilir.
bakışıyoruz bir süre; hem hoşnut
hem rahatsız oluyorum, sonra kalkıyor, tuvalete gidiyor:
o ne kıç!
ne zarafet!
bir ceylan!
aynada
Birine ihtiyaç duyuyordu insan. Etrafında öyle biri yoksa onu sen yaratmak zorundaydın, olması gerektiği gibi birini yaratırdın. İnsanın kendini aldatması, hile yapması gibi bir şey değildi bu...
non compos mentis
barda öylece oturuyordum
Noel'e bir hafta vardı
koca Ed ağaç satıyordu dışarda
Ed içeri girdi
''Tanrım, adamın boku donuyor dışarda!''