1984 ile tanıştığımda tüylerim ürpermişti. Beni çok derinden sarsmış ve en etkilendiğim kitaplar arasında yerini almıştı. Bugün 1984'ten önce yazılmış bir kitapla, düşünce suçunun temellerinin atıldığı
Kallokain ile yeniden aynı sarsıntıları hissettim. "Düşünce suçu" fikri beni o kadar etkiliyor ki, okumalarımda zaman zaman fiziksel tepkiler verdiğimi fark ediyorum. O an okurken okuduklarımdan başka hiçbir şey kalmıyor ve tek gerçeklik okuduklarım oluyor, bazen sırtımdan uzun bir ürpertinin geçtiğini hissediyorum.
Bu tip distopyalar aynı zamanda yaşadığım hayattaki küçük ama değerli ayrıntıları da derinden hissetmemi sağlıyor. Kallokain'i okurken birey olmanın ne kadar değerli olduğunun daha çok farkına vardım. Kimse bir bütünün parçası olmak zorunda değil ve farklı düşüncelere sahip olmak bir özgürlük. Düşüncelerimizde özgür olmak bize bahşedilen en kıymetli şey. Eylemlerimiz de tutsak olduğumuzda bile düşüncelerimizde özgürüz.
Sanırım duygularımı en iyi
1984 kitabından şu alıntıyla ifade edebilirim:
Gerçekler, ne yaparsanız yapın, gizlenemezdi. Araştırıp kovuşturarak ortaya çıkarılabilir, işkence yaparak sizden sökülüp alınabilirdi. Ama amacınız hayatta kalmak değil de insan kalmaksa, sonuçta ne fark ederdi ki? Duygularınızı değiştirmeleri olanaksızdı; siz kendiniz bile değiştiremezdiniz duygularınızı, isteseniz bile. Yaptığınız, söylediğiniz ya da düşündüğünüz her şeyi en küçük ayrıntısına kadar açığa çıkarabilirlerdi; ama nasıl işlediğini sizin bile bilmediğiniz, yüreğinizin içi, sırrını korurdu. (Can Yayınları, Sayfa 183)
1984'ü YouTube üzerinden de yorumladım. Kitabı okumadan önce faydalı bilgiler edinebilirsiniz;
->> youtu.be/ZbCVXncwnvE_____________________________________________
Totalitarizmi iliklerinize kadar hissedeceksiniz!
Bu bir UYARI ve UYANDIRMA servisidir! Algılarınızı açınız!
Bir seçeneğiniz var ve bu seçenek size altın tepsi