Ah, bu bizim gülünç önlem tutkumuz -
her zaman önlem, soğuğa, sıcağa, açlığa, susuzluğa
karşı,
hastalığa, yanılmaya, ölüme karşı önlem; hiç
düşünmeyiz ki,
soğuk içimizde başlar bizim, ne de kurtulmanın bir
yolu vardır ondan.
Bu yüzden bu kadar mutlu görüyorsunuz beni.
buna mutluluk denebilirse eğer; her türlü art
düşünceden
ve hırstan arınmışlık - çok tatlı bir kış uyuşukluğu, soğuğun ne olduğunun tam bilincinde ve elbet
üşüyenleri,
soğuktan yakınanları, soğuğa karşı önlem olarak
yün fanilalara, paltolara, battaniyelere sarınanları hiç unutmadan.
Sevilen bir insanın ölümü karşısında yaşanan yas da gerçekte, ölen kişiye duyulan kızgınlığın içe yöneltilmesidir. Ölen kişinin bizi terk etmiş ve sevgisinden yoksun bırakmış olmasından ötürü yaşanan kızgınlığın bilince ulaşması, her şeyden önce bir ölüye kızılamayacağı için engellendiğinden bu duyguyu kendimize yöneltiriz. Ölenin arkasından söylenen, "Beni bırakıp da nerelere gittin!" sözünde olduğu gibi, bazen duyulan kızgınlık doğrudan dile getirilebilir. Sevilen kişinin yitirilmesi sonucu yaşanan yas, psikolojik onarım mekanizmaları sayesinde yaklaşık iki aylık bir süreden sonra giderek yoğunluğunu yitirir. Ancak, eğer sevilen kişi aşırı bağımlı olduğumuz, dolayısıyla bilinçdışı düşmanlık duyguları da taşıdığımız biriyse, bu kez suçluluk duyguları ortaya çıkar ve kendimizi cezalandırma sürecine dönüşür. Böyle bir durum yas süresinin uzamasına, bazı durumlarda yıllarca sürmesine neden olabilir.
Biz geliyoruz beyaz kafa; şehirlerin kenarlarından, sokakların diplerinden, meydanların ücrasından kalkarak ayağa ve saçlarımızı en deli rüzgarlarda savurarak ve ağzımızda kıvrak şarkılarla ve bir gelincik tarlasında yuvarlanır gibi ve tepeden tırnağa bir ateş halinde, biz geliyoruz. Dünyayı daha fazla sevmeye, insanı daha fazla anlamaya, hayatı daha fazla korumaya doğru koşuyoruz.
Gece karşımızda, pencereleri kapalı
iki katlı yetimhanenin cephesi gibi duruyordu.
Ertesi gün, ağaçların altında bir kadın
bir diken çıkardı ayağının tabanından -
bizim her gece üstüne bastığımız o aynı diken.
El sıkıştığımız anda, rüzgarın
avuçlarımız arasında sıkıştığını duymadın.
Belleğin kendisini hazırlamasıydı bu aslında.
Buluşmadan önceki ayrılıştı. Duymadın.
Ve artık hayatını ve gözlerini eğecek hiçbir şey kalmamıştır,
ve artık övünçle gösterip türküsünü söyleyemeyeceğin hiçbir şey kalmamıştır,
ve artık yüzünü güneşe çeviremeyeceğin hiçbir şey kalmamıştır.
Fotoğraflar da
öyle kapalı kalır, bütün pişmanlıkları,
düşmanlıklarıyla,
çerçevelerinin, isteklerinin ve korkularının dışına
çıkamadan,
bakarak usandırıcı göğe ve uçsuz bucaksız denize.
Burada pencerenin önünde oturuyorum; gelip geçene bakıyorum ve kendimi görüyorum onların
gözlerinde. Eski çerçevesi içinde
sessiz bir fotoğraf olarak düşünüyorum kendimi,
evin dışına, batıya bakan duvara asılı, kendim ve pencerem.