Gönderi

Türkler, 11. yüzyılda İslâm dünyasına nüfuz ederek bu dünyayı idare etmeye başladıkları zamandan itibaren, İslâm devlet idaresine yeni bir gelenek kazandırdılar. Avrasya imparatorluklarından gelen bu gelenek, hakanın mutlak bağımsızlığı ve kamuya ait meselelerde yasama hakkının, kanun koymanın yalnız hakana/devlete ait olması biçiminde tanımlanabilir. Kanûn rejimi, aynı zamanda gerçek durumların gerektirdiği reform ve yenilikleri uygulamakta da vasıta olmaktayd. Osmanlı ulemâsı, devletin bağımsız işleyiş ve yasama faaliyetini, istihsan veya maşlaha denilen Şeriat kuralına göre yorumlamaktaydılar. Bu ilke şu anlama gelmekteydi: İslâm toplumu için daha iyi ne ise, o tercih edilecekti. Şerîat’ı daha katı yorumlayanlar ise, liberal ulemâ tarafından onaylanan devlet kanûnlarının gerçekte Şerîat’a aykırı yenilikler, bid‘at olduğunu iddia etmekteydiler. Başka bir deyişle, Şerîat’ın liberal ve katı yorumları, 16. yüzyılın ortasından itibaren OsmanlıTTürk toplumunda siyasî, kültürel ve sosyal çekişmelere yol açmış ve 19. ve 20. yüzyılda “ilerici” akımın hız kazandığı sırada, “ilericiler” ile “gericiler” arasındaki hararetli mücadelenin ilk aşamasını oluşturmuştur.
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.