Aziz Nesin klasiği daha. Ne iyi etmiş de yazmış. Yoksa bu güzel eserden mahrum kalacaktım. Her ne kadar
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz'ın hikayesini bilsem de, sizin de bildiğiniz üzre okumak gibisi yoktur.
Efendim Aziz Nesin, Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz'ı ilk önce 12 bölümlük bir radyo tiyatrosu olarak yazar. Ama kendi kendine yazmaz. Zaten çoğu yazılarını da ısmarlama yazmış. Yani anlayacağınız birilerinin yaz demesi gerekiyor.
Aziz Nesin, o kadar yufka yürekli ki, kim yaz dese onlara hayır diyemiyor. Ne yapıp edip söz verdiği kişi için bir şeyler karalıyor. Anlayacağınız,
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz'ın macerası böyle başlıyor. Radyo tiyatrosu o kadar çok tutuyor ki, bu sefer de tiyatro eseri olarak yazmasını istiyorlar. Ona da tamam diyor ve oyunları yurdun dört bir yanında sahneleniyor. Göz açık sinemacılar durur mu? Bu kadar çok tutulan bir tiyatro oyunu sinemaya neden uyarlanmasın? Bu sefer de sinema için senaryolar yazar. Tahmin edersiniz ki sinemada da başarılar elde ediyor.
Radyo tiyatrosu tamam, sahne tiyatrosu tamam, sinema tamam. E, hani bunun kitabı? Yahu hangi kitapçıda var? Yok! Nasıl yok? Olur mu öyle şey? Bu kadar edebiyat sever kitapçılardan boş çevrilir mi? Çevrilmez tabii! Bu sefer de oturur benim zevkle okuduğum, okurken kahkahalar attığım, yok artık bu kadarı da olmaz dediğim
Aziz Nesin, kendi ününü bile gölgede bırakan bir Yaşar yaratır.
Kahramanımız olan Yaşar, bütün macerasını hapishanede anlatır. İsminin Yaşar olduğuna bakmayın siz, aslında o hiç yaşamamış. Yaşar'ın aslında yaşamadığını ben de hapishane arkadaşlarıyla birlikte öğrendim.
Şimdi diyeceksiniz ki, yaşamayan adamın hapishanede ne işi var? Valla orasını ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim. Ama anlatmasam da içim rahat etmeyecek. İlle de anlatmam lazım. Siz ne kadar gerek yok deseniz de ben anlatacağım. İster okuyun, ister okumayın.
Evet sevgili dostlar, bizim gariban Yaşar'ın başına gelen, pişmiş tavuğun başına gelmez. İlkokula gitmek ister, sen ölmüşsün derler. Baba mirasını almak ister, sen yaşamıyorsun derler. İşe girmek ister, nüfus cüzdanı isterler. Yaşamayan adamın nüfus cüzdanı olur mu? Olmaz tabii! Yani sizin anlayacağınız ismi 'Yaşar' ama namı diğer 'Yaşamaz'. 'Hadi canım sende, olur mu öyle şey?' diyenler iyi dinlesin o zaman. Kulak verin ey ahali!
Bizim gariban Yaşar'ın yaşamadığı, devlet okuluna gitmek istediği zaman ortaya çıkar. E, devlet okulu için nüfus cüzdanı gerekli. Eskiden şimdi olduğu gibi çocuk doğar doğmaz nüfus cüzdanı verilmezdi. Babanın keyfi ne zaman isterse, o zaman gider çocuğun cüzdanını çıkarırdı. Öyle ki, doğum tarihleri de çoğu zaman yanlış yazılırdı. Eskilerin çoğu ya harman zamanı, ya çapa zamanı, ya ekin zamanı, ya da kışın çok kar yağdığı zaman doğmuştur. Ya da birileri askere giderken. Sonra o askere gideni ara ki bulasın. Bir ara da işin kolayına kaçıp 1 Ocak yazdırmak moda olmuştu. Herkes 1 Ocakta doğmuştu. Yoksa doğum tarihini unutan babalara kolaylık olsun diye, nüfus memurları mı yazıyordu? O da mümkün.
Neyse efendim, bizim Yaşar nüfus cüzdanı sahibi olacağı gün öldüğünü öğrenir. Hem de Çanakkale Savaşı'nda şehit düşmüştür. Şehit olana da nüfus cüzdanı verilemez ya! Babası Yaşar'ın ölmediğini ispat edip bir nüfus cüzdanı alayım derken bu kez de 1935'te Dersim'de öldüğünü öğrenirler. Zavallı Yaşar nüfus cüzdanı sahibi olamadan meğer çoktan ölmüştür de haberi yoktur.
Gel zaman git zaman işler iyice karışır. Askere alınca nüfus cüzdanı istemezler, ama terhis etmeye gelince ille de nüfus cüzdanı derler. Bulsa zaten devlet okuluna giderdi.
Borç ödemeye gelince nüfus cüzdanı getir demezler ama babadan kalma mirası almaya gelince ille de nüfus cüzdanı isterler. Bulsa mirası çoktan alacak da nüfus cüzdanı veren yok.
İş aramaya gelince nüfus cüzdanı fotokopisi isterler ama vergi ödemeye gelince kimse sormaz.
Zavallı Yaşar, yaşadığını ispat edemediği için sevdiğine de kavuşamaz bir türlü. E, Anşe de haklı. İlle de hükümet nikahı olsun ister. Yaşasa hükümet nikahını kıyacak da... Ah bir yaşadığını ispat edebilse!
Yaşadığını ispat edemeyen Yaşar akıl hastanesine yatırılırken kimse nüfus cüzdanı sormaz, ama taburcu etmek isterken nerede derler.
"Evet ağbiler, emiceler... Böyle yaşanır mı? Bu da yaşamak mı? Nedir benim çektiğim be! Yaşadığımı ispat edemedikten sonra, yaşamışım n'olacak, yaşamamışım n'olacak...." (s. 220)
İşte böyle sevgili dostlar, Aziz Nesin devletin bozuk dönen çarkına bir gönderme yapmıştır, her zamanki gibi. Zavallı Yaşar devlete olan girdilerde hep yaşıyor, ama çıktılarda nedense hep ölü.
Kitap boyunca Yaşar'ın neden hapse düştüğünü merak edip durdum. Çünkü onun kadar mülayim birinin hapse düşmesi imkansız gibi görünüyor. Yaşar'ın arada bir feleğe sövmesinden başka bir kötü sözü bile yoktur.
"... feleğe sövmenin ceza kanununda maddesi yoktur. Feleğe sövünce hem senin için serinler, hem de duyanlar kime sövdüğünü anlarlar." (s.341)
E, Yaşar da insan! En sonunda tepesi atmış.
"Ben o kayıttakinin, o kaydı yapanın, kaydın..."
....
"Resminin de, defterin de... yazanın da, yazmayanın da..." (s. 340)
"... feleği unutup, gerçek adlarıyla söyleyerek silme sıvama sövmüşüm." (s. 341)
Ah felek, yaktın Yaşar'ı!
Uzun zamandır bir kitabı okurken bu kadar gülmemiştim. Ülkemin ağlanacak haline ancak bu kadar gülünür. O halde gülmece öykülerine devam diyorum. Çünkü acı da olsa gülmeye o kadar ihtiyacımız var ki!
Şimdiden keyifli okumalar efendim :)
Siz
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz'ı okuya durun, ben Karakaplı Nizami Beyi bulmaya gideyim. Olur a, belki derdimize bir çare bulur...
"Dünyada yürür nami
Nana nina ninami
Olmazı olmaz yapar
Karakaplı Nizami" (s. 194)
Filmin kitabını yazmışlar diyenlere gülerken :)) eee demek ki olabiliyormuş. Kitabın öyküsünün bu şekilde geliştiğini bilmiyordum. Canım ülkemdeki düzenin tersliklerini anlatırken bu ilerleyişle de bir selam çakmış sanki :) kaleminize kuvvet hocam keyifle okudum.
Ne güzel bir inceleme bu böyle hocam, eline sağlık. :) Yaşar yaşamaz hayattan tat almaz, ben okurken acıdım, üzüldüm, gerçekten Yaşar’ın başına gelen pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. 🦧.. :)
Kaleminize sağlık hocam yazdıklarınızı okurken Zübük'e gitti aklım.Gerçekten devletin çelişkili, tutarsız ve çarpık düzenini müthiş işliyor.Müthiş bir zekaya ve İroni diline sahip iyiki geçmiş bu dünyadan ışıklar içinde uyusun sevgili Aziz Nesin🙏
Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz'ı ilk radyo tiyatrosu olarak yazarken 12 hikâyeyi birleştirmiş. Daha doğrusu 12 hikâyeyi bir çatı altında toplamış. Bunu ilk okuduğumda nasıl olabilir ki dedim. Ama
Adamı Zorla Deli Ederler okurken bu hikayelerinden ikisini bağımsız bir şekilde okudum. 12 farklı hikâyeyi bir çatı altında toplayıp tiyatro haline getirmek büyük bir zeka ister.