Gönderi

Birinci Sınıf
Sınıfta çocuklar iki bölüme ayrılmışı. Bir bölümü kapı yanındaki sıralarda oturuyordu. Bunlar yoksul çocuklarıydı. Üstleri başları o kadar iyi değildi. Hatta kimisinin ayağında ayakkabı bile yoktu, okula takunya ile gidip geliyorlardı. Bunlar, başlarını kitaptan kaldırmamak; durmadan çalışmak, yazmaya çalışmak ve hiçbir zaman gülmemek cezası altında bulunan çocuklardı. Öbür bölümü, zengin çocuklarıydı. Onlar pencere yanındaki sıralarda otururlardı. İçlerinde, babası "paşa" olan bile vardı. Hepsinin de ailesi çok meraklıydı. Çocuğu okula daha ilk teslim ettikleri gün "Kuzum Hoca Efendi, oğlumuzu temiz-pak çocukların yanına oturtun," diye tembih ederlerdi. İşte o yüzden, sınıfı böyle ikiye ayırmak gerekmişti. Bunlar okula arabayla ya da bir uşakla gidip gelirdiler. Üstleri başları çok temizdi. Pencere yanında oturmalarının sebebi çok sadedir: Canları sıkıldığı zaman gözlerini kitaptan kaldırmak ve pencereden bakmak onların haklarıdır. Onlar çalışmasalar da olabilirdi. Ne kadar yaramazlık yapsalar ceza görmezlerdi. Hoca, onlara karşı güleryüz göstermek zorundaydı. Yüzünü sınıfa doğru döndüğü zaman pencere yanındakilere güler, kapı yanındakilere kızardı. İşte ondan ötürüdür ki, yıllardan beri yüzünün bir yanı ile gülmek, öbür yanı ile kızmak sanatını öğrenmeye çalışıyordu: Kapı tarafındaki gözü şimşekler çakarken, pencere tarafındaki gözü tatlı bir ışıkla yanar; kapı tarafındaki yanağı pancar gibi kızarırken, pencere tarafındaki yanağı güller gibi pembeleşirdi.
Sayfa 17 - Evrensel Basım Yayın
·
10 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.