Gönderi

İNSANI SEVMEK
“İnsanı sevmek deyince bunu hümanist bir yaklaşım olarak anlıyorlar, hâlbuki mesele o değildir. İnsan, Hakk'ın kelâmına muhatap olmuş, ahsen-i takvim üzere yaratılmış, kendisine kerremnâ tacını giydirilmiş, “ve nefahtü fihi min rûhi” diye buyurulmuş , halifetullâh ve eşref-i mahlûk, en önemlisi de Cenâb-ı Hakk'ın muhabbetine mazhar bir varlıktır. Kâinat, insan için, insan da Allah için yaratılmıştır. İnsanı böyle bir varlık olduğu cihetiyle sevmeyen biri, zaten insanı sevmiyordur. Bir kişi, bu vasıfları görmüyorsa, ya onun güzelliğinden, ya teninden, ya şehvetinden, ya sözünden, ya malından ya da hüsn-i anından sebep o insana ilgi duyuyordur. Duvara bir ışık vurur ama o duvar ışığın kendisi değildir. Işığın o an mahal olarak seçtiği yerdir. Işık gidince duvar kalır. Yani ilk başta saydığımız özellikler olmadan bir insanı sevdiğini iddia ediyorsan, geçici özellikler kaybolduğunda onu sevmez olursun. Güzelliği için seviyorsan, güzellik gidince sevginden eser kalmaz. Parası olduğu için seviyorsan, malını mülkünü kaybettiğinde onu görmez olursun. Dolayısıyla “insanı sevmek’; insanın kıymet aldığı yer, değer kazandığı mevki açısından incelendiğinde bir önem ihtiva eder.
Sayfa 152 - Nesil YayınlarıKitabı okudu
··
294 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.