Gönderi

Geçmişten süregelen tüm benlerinin baktığı ortak şeyi, gökyüzünü ağır adımlarla ardında bırakarak yürüdü. Yürüdü, yürüdü ve yürüdü, her adımla daha çok yaklaştı hengâmenin kaynağına. Az ilerisindeki bankta öylece büzüşmüş yatan bir adam gördü mühim çantalı adam. Ölü bir adamdı yatan. Cesede yaklaştı, açtı ceset ve üşüyordu. Mühim çantasını açtı ve bankta öylece yatan cesedin başucuna bir tomar kâğıt koydu. Ceset canlandı, kâğıdın kokusunu alınca. İlkin içinden cesedin yanına bir not ya da bir kart bırakmak geçti, ama sonra kendisini bulanın ceset olduğunu anlayınca vazgeçip arayışına devam etti. Ceset o kâğıt parçalarıyla bedenini canlandıracak şişe şişe sıvılar aldı ve o kağıtlardan daha çok elde etmek için altında özgürce dolaştığı gökyüzünü kapatacak tahtalar ve taş duvarlar inşa etti. Ceset her geçen gün daha çok inşa etti ve bedenini canlandıracak sıvıya daha çok sahip olmaya başladı. Bedeninin canlılığını ispat edecek yığınla bedene temas etti bedeni cesedin. Her geçen gün daha çok sahip oldu ve daha fazlasını arzu etmeye başladı ceset, sahip oldukları bedeninin canlılığı için yeterli gelmiyordu. Bedeni canlandıkca ruhu ölüyordu cesedin, bunu fark etti mühim adam, ama yine de olsa yine de o tomar kâğıdı bırakacaktı başucuna. Hüznün melodisini yüksek perdeden duymasına neden olan şeydi, hengâmenin kaynağı..
··
2.861 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.