Gönderi

Her yerin küçük bir meydanı, bir katedrali ve arkasında, hemen bir çan sesi mesafesinde bir oteli var. Odayı gözden geçiriyorum. Lyublyana’dayım, Sezesyon tarzındaki altın yaldızlı “1907” yazısıyla Hotel Union’ın kalın yeşil dosyası da bunu doğruluyor (1907 hotelin kuruluş yılı). Çanlar çalıyor, hafif, aydınlık bir güç beni acele etmeye, giyinip aşağı, sokağa doğru koşmaya itiyor. Çanlarla beden arasında, çanların asırlardır haberini verdiği tüm neşe ve hüzünlerle, nikâh ve ölümlerle, yangın ve ayaklanmalarla, seller ve gösterilerle bağlantılı çok eski bir muhabbet var muhtemelen. Onları duyar duymaz sokağa koş. Kalabalığa karışıyorum, bireysel kimliğimi silerek içinde erimeye çalışıyorum. Şimdi, diyorum kendime, bu cumartesi veya pazar, sadece burada, bu şehirde, bu insanlarla birlikteyim. Tüm bunların bir parçası olmak, katedrale başım önümde girip kapıda haç çıkartmak istiyorum -bunu bazen Ortodoks bazen Katolik usulü yapıyorum, hangisi daha münasiptir bilmiyorum, bağışla beni Tanrım- ilahiler kitabını alıyorum, bir sayfayı açıyorum, sözleri anlamıyorum, ilahi söyleyenlerin seslerini, orgun cevabını duyuyorum, Tanrı’nın sesi böyle mi olurdu, tok, sıcak ve aynı anda ciddi. Kendimi himaye altında ve rahat, her şeyin bir parçası gibi hissediyorum. Ama bana ait olmayan bir hayatı, sadece bir gün, hatta bir gün bile değil, sadece bir sabah tattığım için hafif bir günahkârlık duygusu da hissediyorum.
Sayfa 210 - VII. Global Güz, Global GüzKitabı okudu
·
28 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.