Gönderi

Uzandığı kanepede dizlerini karnına doğru çekip silkinmesi, toparlanması gerektiğini düşündü - günlerdir, haftalardır hep yaptığı gibi. İmkânsız görünüyordu; acıktığı halde bir şeyler atıştırmak gelmiyordu içinden, buna bile üşenirken neyi toparlayacaktı? İçki içmek bile istemiyor. işsizliğin yaratacağı sıkıntı yüzünden çok içmekten boşuna korkmuştu başlarda. İçmenin bir haysiyeti vardı; kederin, neşenin, sıkıntının haysiyetlisini yaşasa, belki çoktan şişeler birikmeye başlardı mutfakta. Kendi sözlerine kendi güldü, buruk. "Haysiyet" mi demişti? Neydi haysiyet? Sözlüğe bakacak gücü olsa... Sanki sözlükteki kelimeler bir şey diyecek? Bir ara diline pelesenk olmuştu "haysiyet." Yerli yersiz kullanırdı -"Şöyle haysiyetli bir içki versene," derdi mesela- başkaları şaşırırdı işittiklerinde, ama anında da benimserlerdi. Üzerinde hiç düşünmemişti; kimden işitip de kullanmaya başladığını bile hatırlayamıyor şu an. Demek ki insan bir şeylerin değerini, önemini yitirince anlıyor, en azından anlamını sormaya başlıyor - al sana harcıâlem bir saptama daha.
Sayfa 198 - XIIKitabı okudu
21 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.