Gönderi

Bu kentte yaşayan bir adam var; burnunun üzerinde kocaman bir siğil olan bir emekli. Her çocuk onu tanır ve onu gördüğünde, 'Hurra!' diye bağırır; ona 'Tanrı'nın Delisi' diyorlar; çünkü aklı pek başında değil; soyadını da uzun zaman önce unutmuş. Nerede bir olay var, o da orada, her ne kadar yarım akıllı olduğu için herhangi bir olayda ciddi bir rolü olamasa da; ceketinin iliğine bir gül takar ve şapkasını asasına geçirir. Günde birkaç kez, bir tren yola çıkmak üzereyken gara gider, trenin tekerleklerini tıklatarak kontrol eder, bagajları tetkik eder ve önemli biriymiş gibi dolanır durur. Sonra, kırmızı kepli adam işareti verince 'Tanrı'nın Delisi' makiniste el sallar ve tren hareket eder. Ama 'Tanrı'nın Delisi', trenin, kendisi el salladıktan sonra harekete geçtiğini düşünür. Benim gibi... Ben elimi sallarım ve tren harekete geçer. Ama ben olmasam da aynı şekilde harekete geçerdi, ben elimi sallamışım sallamamışım ne önemi var, bütün bunlar bir maskaralıktan ibaret. İşte bundan nefret ediyorum.
Sayfa 158Kitabı okudu
·
57 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.