Gönderi

Dikkat! Bu bir tefeül iletisidir:)
Abdülkadir Geylani'nin Sohbetleri
Abdülkadir Geylani'nin Sohbetleri
kitabından 13-559 arası bir sayı söyleyin, ihtiyacınız olan nasihati alın. Not:Hazreti Pire Fatiha göndermeyi unutmayın!
·
9,7bin görüntüleme
Bu yorum görüntülenemiyor
Zehra okurunun profil resmi
253
Elfaff okurunun profil resmi
Allah'ın rahmeti onun üzerine olsun, büyüklerden biri şöyle der: Halkın arasında Allah'ın emirlerine uy. Allah'ın emirleri karşısında halka uyma. Kırılan kırılır, darılan darılır. Hatasını anlayan, doğru yola gelir. Sana nasıl değer vereyim ki, Aziz ve Celil olan Allah'a isyan ediyor, O'nun emirlerini ve nehiylerini küçümsüyor, kaza ve kader bahsinde O'nunla çekişiyor, gece-gündüz O'na düşmanlık ediyorsun. Bu durumda sen, O'nun gazabina ve la'netine uğramış birisin. Aziz ve Celil olan Allah, geçmişde peygamberlerinden birine vahyetdiği bir kelämin da şöyle buyurdu: -Itaat etdiğin zaman râzi olurum. Râzi olduğum zaman bereketler veririm. Bereketimin bir hudûdu da yokdur. Isyan etdiğin zaman gazaplanırım. Gazaplanınca da la'net ederim. La'netim ise yedinci sülale çocuğuna kadar ulaşır... Bu zaman, dinin dünyalık karşılığında satıldığı bir zamandır. Bu zaman; uzun emellerin, kabarmış-şahlanmış hırsların zamanıdır. Allah'ın, haklarında şöyle buyurduğu kişilerden olmamağa çalış: -Biz, herhangi bir amel ve hareket yapdılarsa onların hepsinin önüne geçdik de bunları savrulmuş ve hiç bir değeri olmayan zerreler haline getirdik (Furkan sûresi, âyet: 23). Vah sana! Senin amellerin ve yapdıkların avam tabakasına gizli kalsa bile Allah yo lunun yolcuları seçkinler tabakasına gizli kalmaz. Avâmdan birisi senin paranın ayarını bilemeyebilir. Fakat sarraf için durum böyle değildir. O, senin paranın kaç ayar olduğunu da, kalp olup-olmadığını da bilir. Câhil ve bilgisiz birisine senin ma'nevi - ahlaki seviyenin derecesi gizli kalabilir. Fakat irfan sahibi bir âlim için durum böyle değildir. O, senin hangi ahlâki mertebede bulunduğunu bilir... Güzel ameller işle. Amellerinde ihlásli ol. Aziz ve Celil olan Allah ile, O'nun sevgisi ile iştigâl et. Seni ilgilendirmeyen şeylerle iştigali, seninle alakası bulunmayan başkaları na bırak. Onlarla meşgul olma. Sen bilhassa kendi nefsinle meşgul olmalısın. Ta ki, onun azgınlığını kahredesin, onu zelil eyleyesin, esir edesin, binek hayvanın haline getiresin ve böylece onunla susuz dünya çöllerini geçesin, taaa Ahirete ulaşasın. Onunla halkın arasını yanıp geçerek, Aziz ve Celil olan Hakka väsıl olası. Bu seviyeye ulaşdığın ve o noktada kuvvetli hale geldiğin zaman, başkalarını da peşinden sürükler, dünya sevgisine bağlanmakdan onları da kurtarır, kendilerini Allah'ın huzuruna takdim eder ve hikmet lokmalarını yedirirsin. Sen, doğru sözlü olmalı, kat'iyetle doğruyu söylemelisin. Sözü te'vil etmeğe kalkışma. Zira tevil eden, zulmeden dir. Insanlardan korkma. Onlardan bir şey de bekleme.
2 sonraki yanıtı göster
Elfaff okurunun profil resmi
Ey; nefsinin, hevâsının, tabiatının, şeytanının ve dünyasının kulu olan kişi! Senin, gerek Allah indinde ve gerekse O'nun salih kulları yanında hiç bir değerin yok. Ben, Ahirete tapan, âhiretde cehennemden kurtulup cennete kavuşmak için Allah'a kulluk eden kişiye bile iltifat etmiyor, değer vermiyorum. Dünyaya ve dünya malına tapana nasıl değer vereyim ki!... Vah sana! Amel etmeksizin, yalnızca laklakıyâtla ne yaparsın? Sen yalancının birisin. Fakat sana kalırsa doğru insansın. Dilinle söylediklerini, fiilinle yalanlıyorsun. Sen, Allah'a şirk koşuyor, ortaklar tanıyorsun. Fakat sana sorulursa bir muvahhidsin. Kendinin sıhhatli ve doğru yolda olduğuna inanıyorsun. Elinde, ayarı bozuk ve değersiz madenlerle karışık bir metâ var. Fakat sen onun saf cevher olduğuna inanıyorsun. Benim seninle meşgul olmam, seni yalan söylemekden menetmek, doğru konuşmayı emretmek içindir. Elimde üç tane mihenk taşı var. Onlarla ben, doğruyu eğriden, hakiki cevheri kalp ve ayârsız cevherden ayırt ederim. Bunlar Kitab, Sünnet ve benim kalbimdir. Son mihenk olan kalbde şahıslar ortaya çıkar. İnsanların hangi ma'nevi-ahlâkî mer tebelerde bulundukları, kalb mihengi ile ayân - beyân belli olur. Fakat kitap ve sünnet ile amel edilmedikçe, kalb, mihenk taşı olma mertebesine erişemez. İlim-irfan ile amel etmek, ilmin tacıdır. İlim-irfân ile âmil olmak, ilmin nûrudur, safânın safâsıdır, cevherin cevheridir, özün özüdür. İlimle amil olmak, kalbi sıhhate kavuşdurur, düzeltir, temizler. Kalb sıhhatli ve temiz olursa bütün diğer uzuvlar da sıh hatli olur. Kalb temiz olursa diğer uzuvlar da temiz olur. Kalbe güzel ahlâk libasları giy dirilirse Cennete de giydirilir. Kalb denen o et parçası salih ve doğru olursa bunye de sihhatli olur. Kalbin sıhhati insanoğlu ile Rabbi arasındaki özün sıhhatindendir Öz, bir kuşdur. Kalb ise onun kafesidir. Kalb bir kuşdur. Bünye (beden) ise onun kafesidir. Bünye de bir kuşdur. Kabir ise onun kafesidir. Kabir, kalbin kafesidir. Öyle ki, insanların behemehal oraya girmesi mukadderdir...
2 sonraki yanıtı göster
Zeynnn okurunun profil resmi
549
Elfaff okurunun profil resmi
Ey heves, gâfil olma!... Evlere kapılarından giriniz. Şeyhlerin - mürşidlerin kapılarından giriniz. Allah'a tâat yolunda fenâ fillah - yokluk mertebesine eren mürşidlerin kapılarından giriniz. Onlar, sırf ma'nâ hâline geldiler. Allah'a yakınlık evinin sohbetdaşları oldular. Kâinâtın sul tanının müsafiri oldular. Allah'ın müsâfiri oldular. Allah onları tabak tabak yiyecekler le gidalandırır. Daha başka nîmetler de ihsân eder. Çeşit çeşit hil'atlar giydirir. Ülkesini onlara gezdirir. Yeri, göklerini, esrârını ve ma'rifetini gösterir... Sen bir duvar arkasındasın. Allah'a karşı sana perde olan bir duvar arkasındasın. Öyle bir duvar ki, genişliği bir fersah uzunluğunda. Senin elinde de sadece bir iğne var. Şimdi sen bu iğne ile kendine nasıl delik açabileceksin?... Allah dostları bu duvarın dibine vardıkları zaman ise onlar için bin kapı birden açılır. Hem de, her bir kapı, kendisinden girmeleri için onlara çağrıda bulunur... Sen nîmeti al. Onu verene koş. Nimet seni bağlamasın. Sana, onu vereni unutdur masın. Nîmeti de, ona bağlananı da bırak. Nimetin yüzüne şöyle bir bak. Acaba o, gerçekden bir nimet midir, yoksa bir ukubet - cezâ mıdır, yahut da bir rahmet midir? Nimetin görünüşüne aldanma. Ona saplanıp kalarak onu vereni unutma. Sağa-sola bak ma. Sana o nîmeti verenden gözlerini hiç ayırma. Nimetin sahibini unutarak dünyanın elinden alıp yeme. Belki de aldığın yiyecek zehirlidir. Dünya sana bir yiyecek verdiği zaman onu Kitab ve Sünnet'den ibâret iki vezîrine arzet. Onların meşveretine başvur. Görüşlerini al. Eğer fetvå verirlerse biraz dur. Almak için yine de acele etme. Bir de vic dânına danış. Fetvâ ehli sana fetvâ vermiş olsa dahi yine de vicdanına danış... Nefsle savaşdığın ve ona muhalefet etdiğin zaman, o, kalb ile bir potada erir. İkisi tek bir şey haline gelir. İşte o zaman o nefse şöyle hitâb edilir, şöyle seslenilir: - Ey itmînâna ermiş rüh! Dön Rabbina, sen O'ndan râzî, O senden râzî olarak. (Fecr sûresi, âyet: 27, 28). O zaman, nefs kalbe bağlanır. Haberi ondan alır. Kalb öze bağlanır, haberi ondan alır. Öz de Aziz ve Celil olan Allah'a bağlanır. Haberi O'ndan alır.
2 sonraki yanıtı göster
Elfaff okurunun profil resmi
EY OĞUL! Kader oluğunun altında uyu. Bunu, sabra yaslanarak, kadere gönülden rıza göstererek, feläha erme ümidi içinde ibadet ederek yap. Eğer böyle olmağa devam edersen, Allah, mukadder olan şeyleri kendi lütuf ve ihsânından sana gönderir. Hem de senin isteyemediğin ve temenni edemediğin güzel ve hayırlı şeyleri. EY AHALI! Kadere rizá gösteriniz. Kadere rıza gösteren Abdülkaadir'e kulak veriniz. Kadere rıza göstermiş oluşum beni Allah'a ulaştırdı EY AHALI! Geliniz, aziz ve celil olan Allah'a boyun eğelim. O'nun takdirine, O'nun fiiline boyun eğelim. Gerek zâhiren, gerekse bâtinen, O'na itaat edelim. Kadere rıza gösterelim, muvafakat edelim. Kader özengisine basarak yürüyelim. Zira kader bize Allah'ın gönderdiği elçidir. Gönderenin hakkı için ona ikram edelim, boyun eğelim Eğer kadere karşı böyle davranırsak, o, beraberliğinde bizi Allah'a götürür. İşte bu nok tada ve bu halde; nusret, hâkimiyet ve dostluk hak olan Allah'ındır. Kadere kayıtsız şartsız riza gösterme noktasına geldiğin ve Allah'ın dostluğuna hak kazandığın zaman, O, sana, kendi ilim deryasından içecek, lütuf sofrasından yiyecek,... verir. Kendisiyle ünsiyet peyda etdirir. Seni kendi rahmetine garkeyler. Fakat bu hål, milyonlarca insandan ancak pek az ve nådir kişilere nasib olur. EY OGUL! Sana takva gerek. Takvaya saril. Müttaki ol. Sana seriat gerek. Seriatın esaslarına sarıl. Sen, şeriatın esaslarına sarılmalı, nefse, hevai arzulara, şeytana ve kötü kişilere muhalefet etmeli ve onlara uymamalısın. Mümin kişi, bu hususlarda daima cihad halindedir. Öyle ki, başından miğferi hiç eksik olmaz, kılıcı asla kınına girmez. atının sırtı hiç eğersiz kalmaz. Uykuyu bile hak erenlerinin uyuduğu niyetle uyur Hak erenleri, düşmanlarına galib gelebilmek için zindelik kazanmak maksad ve gayesiyle uyurlar. İhtiyaç dolayısiyle yemek yerler. Ancak zarüret halinde konuşurlar. Mecbur kalmadıkça, Adetleri dilsizlik ve sükütdür. Onlar ancak Allah'ın takdiri konuşdurur. Allahin fili konuşdurur. Bu dünyada, onların dillerini Allah hareket etdirir, konuşdurur. Tıpkı yarın kıyamet günü uzuvlarını konuşduracağı gibi. Onları , her konuşanı konuşduran aziz ve celil Allah konuşdurur. Onları Allah konuşdurur.
2 sonraki yanıtı göster
Turna okurunun profil resmi
559
Elfaff okurunun profil resmi
Allah ondan râzi olsun. Onu da râzi etsin. Bizi de, onu da, âhiretde kendi ilahi meclisinde bir araya getirsin. Velhamdu lillahi Rabbil'âlemin. Ve salevâtullahi alâ seyyidil'-enbiyâi ve mukaddimişşifa, Muhammedin hayrilberiyyeti. Sallallahü aleyhi ve alâ âlihi ve ashabihi ecmain...
Elfaff okurunun profil resmi
Nebi sallallâhü aleyhi ve sellem şöyle buyururlar: Hiç şüphe yok ki, Allah, sevdiğine azâb etmez. Fakat bâzen onu imtihân eder. Müminin nazarında kat'iyetle sâbitdir ki, İzzet ve Celâl sahibi Allah, peşinde ya dünyevi veya uhrevî bir maslahat bulunmayan hiç bir şeyle mümini imtihân etmez. Mümin, ma'ruz kaldığı belâya râzîdır, ona karşı sabreder, tahammül gösterir. Düçâr kılındığı belâdan ötürü, İzzet ve Celâl sahibi Rabbini asla itham etmez. İzzet ve Celâl sahibi Rabbi ile olan meşgalesi ona belâyı unutdurur... Ey, dünyâ ile meşgul olanlar! Sizler bu mevzularda konuşmakdan vazgeçin. Zîrâ siz, kalb (gönül)lerinizle değil, sadece dillerinizle konuşuyorsunuz. Siz; İzzet ve Celâl sâhibi Allah'dan, O'nun kelâmından, peygamberlerinden ve peygamberlerin halifeleri ve vâsîleri olan tâbîlerinden cidden kaçıyorsunuz. Bütün bunlardan yüz çeviriyorsunuz. Siz, mukadder olan şeyler hakkında, Allah'ın kudreti hakkında,... çekişiyorsunuz... İzzet ve Celâl sahibi Allah'ın atıyyelerini, nimetlerini, lûtuf ve ihsânlarını bir kenara bırakdınız da halkın lütuf ve ihsânları ile yetindiniz, onlara kanâat etdiniz. Sizin ne İzzet ve Celâl sahibi Allah'ın nazarında, ne de O'nun sâlih kulları nazarında dinlenmeğe değer bir sözünüz vardır. Meğer ki tevbe etmiş, hem de ihlâsla tevbe etmiş ve bu tevbe de sebât göstermiş olasınız. Meğer ki lehinize olan hususlarda da, aleyhinize olan husûs larda da kazâ ve kadere muvafakat edesiniz, râzî olasınız.
3 önceki yanıtı göster
Elfaff okurunun profil resmi
Ey zahidler! Ey abidler! İhlaslı olunuz. Her işinizi Allah için yapınız. Aksi halde, Allah dostlarına tabi olduğunuz iddiasını bırakınız. Niyetsiz ve ihlassiz olarak, hatta işin içinde nefsiniz ve hevai arzularınız da bulunarak oruç tutmak, namaz kılmak, kaba kumaşdan yapılmış gösterişsiz elbiseler giymek ve dervişâne yemekler yemek sizin hoşunuza gitdi... Vah sizlere! Allah dostlarının, bu saydıklarımız dışında başka amelleri de vardir. Bunlar kalbleriyle alakalı amellerdir. Onlar Allah'ın hüküm ve takdirinin sohbetinde kaderle birlikde hareket ederler. Kader çerçevesinden dışarı çıkmayı asla akıllarına getirmezler. Gerek Allah'a karşı ve gerekse kullara karşı, hem zâhiren hem de bâtinen, hem gizli hallerde hem de aleni hallerde, Allah'ın ahkâmını korurlar, ona riâyet ederler. Her fazilet sahibinin faziletini, her hak sahibinin hakkını teslim ederler. Izzet ve Celál sahibi Allah'ın kitabının hakkını verirler. Peygamberinin sünnetinin hakkını verirler. İzzet ve Celâl sahibi Allah'ın ilminin, kendi kalblerindeki hakkını verirler. Kendi âile ferdlerinin hakkını verirler. Nefse hakkını verirler. Kalbe hakkını verirler. Diğer insanların hakkını verirler. Kendilerine düşen tedbirin haricinde, işlerini Allah'a havâle ederler. Gâyet temkinli davranırlar. Her türlü haram, şüpheli ve lüzumsuz şeylerden kendilerini altkorlar. Ellerini her türlü iyilik ve hayra açık tutarlar. Allah için alırlar. Allah için verir ler. Allah'ın ahkâmını kalblere de, sır - özlere de, nefslere de tatbik ederler. İnsanlara hep iyilik ederler.... Bu söylediklerim, sizin işlerinizin ve bilginizin ötesindedir. Adetä, sizin meşgûliyet leriniz arasında onların hiçbirisi yokdur. Siz, onların hiçbirisini bilmezsiniz... Mümin, bir kardeşine öğüt verir de kabul olunmazsa, öğüdünü kabul etmeyen bu kardeşine hitâben şöyle der: Sana söylediklerimi ileride hatırlarsın. Ben işimi Allah'a havale ediyorum Arif, elinde tevhid ve ma'rifetullah kılıcı olduğu halde, halkın nefsleriyle mücâhede eder. Onlardan hangisinin özünde bir cevher hâsil olursa onu alır, doğruca Allah'ın kapısına götürür. Allah, kullarının içyüzünü hakkıyle görür. Mümine göre, eşyanın en sevimlisi ibâdetdir, Allah'a kullukdur. İbadetlerin en sevimlisi de namazdır, namazda durmakdır. Mümin, evinde otururken kalbi müezzini gözetler, kulağı ezanı bekler. Zira müezzin hakkın da'vetçisidir. Mümin ezanı duyunca kal bine neş'e dolar, sürür dolar. Adeta kanatlanmışçasına hemen camiye koşar, mescide ko şar. Bir yoksulun, kendisine başvurup bir şey istemesinden sevinç duyar ve eğer yanın da verecek bir şey varsa derhal verir. Zira o, Resûlüllah sallallahü aleyhi ve sellemin şu sözünü işitmişdir, bilmekdedir: - İhtiyaç sahibi dilenci, İzzet ve Celâl sahibi Allah'ın, onu gönderdiği kuluna bir hediyyesidir.
Elfaff okurunun profil resmi
-...Hiç şüphe yok ki, Allah'ın yardımı, sabredenlerle beraberdir (Bakara sûre si, âyet: 153). Siz de Allah için sabrediniz, tahammül gösteriniz. Allah için intibaha geliniz, uyanı nız. Allah'dan gåfil olmayınız. Uyanmayı ölüm sonrasına bırakmayınız. Zira öldükden sonraki uyanışın size faydası olmaz. Allah'a kavuşmadan önce Allah için uyanınız, inti baha geliniz. Kendi iradeniz olmadan yakalanıp azaba çarpdırılacağınız an gelmeden once uyanınız. O vakit geldiği an, pişman olursunuz. Ancak, bu pişmanlık size fayda vermez. Kalblerinizi ıslah ediniz. Zira, hic süphe yok ki, eğer o sâlih olursa bütün diğer halleriniz de sâlih olur.
2 sonraki yanıtı göster
mimoza okurunun profil resmi
263
Elfaff okurunun profil resmi
Söylüyorsunuz, fakat yapmıyorsunuz. Nice ameller işliyorsunuz, fakat ihlasınız yok. Aklı başında insanlar olunuz. Aziz ve Celil olan Allah'ın huzurunda edebinizi bozmayınız. Kuvvetli olunuz. Kat'i ve sarsılmaz bilgi ve inanç sahibi olunuz. Allah'a yöneliniz. Tefekkür ediniz. Halen içinde bulunduğunuz bu hâl, âhiretde size fayda vermez. Siz nefsinize karşı cimrisiniz. Eğer ona ikramda bulunursanız, âhiretde size faydalı olacak şeyi elde edersiniz... Siz, bir müddet sonra elden gidecek şeylerle meşgul oluyor, daimi elde kalacak şeyleri kaçırıyorsunuz. Bütün ömrünüzü ve var gücünüzü, mal-mülk sahibi olmağa, evlád ü ıyal sahibi olmağa harcamayınız. Zirâ yakında, onlarla sizin aranız ayrılacak. Siz bir tarafa gideceksiniz, onlar bir tarafda kalacak. Bütün gayretinizi dünyâlık toplamağa ve insanların size teveccühünü celbederek efendilik kazanmağa harcamayınız. Zîrâ onlar, Allah'ın kudreti ve takdiri karşısında sizi hiç bir şeyden müstağni kılamazlar. Ey şaşkın kişi! Kalbin, şirk (Allah'a ortak koşma) necisi ile necisdir. İzzet ve Celâl sahibi Allah hakkında şüpheler içindesin. O'nu itham etmekdesin. Bütün hål, hareket ve tavırlarınla O'na saldırmakdasın. Unutma ki, bu durumunu bilen Allah, kendisi sana gazaplandığı gibi, sâlih kullarının kalbine de sana karşı bir öfke yerleşdirecekdir... Allah'ın rahmeti onun üzerine olsun, bir ara, Allah dostlarından biri, evinden dışarı çıkdığı zaman hep gözleri bağlı olarak çıkar, kendisini, gideceği yere oğlu götürürdü. Bunun sebebi sorulduğunda şu cevabı verdi: -Izzet ve Celâl sahibi Allah'ı inkâr eden birisini görmeyeyim diye böyle yapıyorum... Fakat, bir gün her nasılsa gözleri bağlı olmayarak sokağa çıkmışdı. O sırada, Allah'a inanmayan birisi ile karşılaşınca bayılıp düşdü... Bu kişi, İzzet ve Celâl sahibi Allah için ne de şiddetli gayret sahibi imiş ki, Allah'ı inkâr eden o şahsı görünce bayılmasiyle, sanki ona şöyle demiş oluyor: Allah'a şirk-ortak koşup, O'ndan başkasına nasıl kulluk edebiliyorsun? Allah'ın nimetlerini yeyip de O'na nasıl küfrân-ı nîmetde bulunabiliyorsun? İşte o, Allah'ı inkâr eden birisi karşısında bunları hissediyor. Halbuki siz, ey ahali, Allah'a karşı küfrân-ı nimetde bulunan birisinin yanında aynı şeyleri hissedemiyor sunuz. Bil'akis, kâfirlerle yeyip-içiyor, oturup-alkıyorsunuz. Çünkü sizin kalbinizde sarsılmaz bir îmân yok. Çünkü sizin kalbinizde Allah için gayret yok... Sizler tevbe-istiğfar etmeli, Allah'dan utanmalısınız. O'na karşı hayâsızlık elbisesini üzerinizden atınız. O'nun huzurunda günah işlemeğe cesaret etme elbisesini üzerinizden atınız. Dünyanın haramlarından ve şüphelilerinden uzak durunuz. Sonra, hevâî ve nefsâni arzularınızın sevkiyle uzandığınız mubahlardan da uzak durunuz. Zirá, hevâî ve nef sâni arzularınıza meyletmeniz, sizin Allah ile alakanızı keser.
2 sonraki yanıtı göster
71 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.