Yaşamak ölmemek midir?
Jules Verne bizi kurmaca kentine, Quiquendone'a, konuk etmektedir bu kitabında. Öyle bir kent hâyâl edin ki hayat, bizim şu anki hızlı hayatlarımızdan kat be kat daha yavaş. Durağanlık bu kentte hüküm sürmektedir. Öyle ki bu durağanlık insanlara her yönden nüfuz eder. İnsanlar, yürüyüşlerinde, konuşmalarında hatta düşünüşlerinde dahi çok yavaştırlar. Bu insanların en iyi özellikleri: kötülük namına içlerinde hiçbir şey barındırmamalarıdır. Üst tabakadan alt tabakaya kadar herkes birbirine karşı son derece saygılı ve kibardır. Kentte bu denli sakin ve saygılı insanlar yaşadığından suç hiç işlenmez. Bırakın suç işlemeyi kimse kimseye sesini bile yükseltmez. Şehirde en küçük bir gürültü bile duyulmamıştır yüzyıllar boyunca. Savaş nedir bilmez bu kentin insanları. Bu nedenle kolluk kuvvetlerine de ihtiyaç duyulmaz. Buraya kadar anlattığım her şey kulağa gayet hoş geliyor. Yalnız bu durağanlık, kentin insanlarına gereğinden fazla işlemiştir. Öyle ki bu kentin insanları ne mutlu ne üzgün, ne sinirli ne de kızgındır. Olabildiğinden fazla sıradan ve tutumludur bu kentin insanları. Hayatlarında onları şaşırtabilecek en ufak bir heyecan kırıntısı yoktur. Bu halkın yöneticileri de karar almada ve inisiyatif göstermekten acizdirler. Konuşmalarına tanık olduğumuz kentin Belediye başkanı ve danışmanı sorunları belirlemede ve karar verme noktasında çok durağandırlar. Acil olarak onarılması gereken bir kapıyı ve sütunları onarmak için bir karar veremezler. Netice olarak hiçbir sonuç elde edilemez. Hâlbuki bu onarımın yapılması halkın güvenilirliğini sağlamak noktasında zorunludur. Öyle ki yangın olan bir yerin söndürülmesi yerine yanarak bitmesine karar kılınmıştır. Yangına yangınla müdahale diye hicveder Verne. Diyebiliriz ki bu durağanlık, halkı temebelliğe sürüklemiştir. Yaşamlarında en ufak bir arıza yoktur. Sanatta, bilimde, politikada en ufak bir hareket ve başarı yoktur. Biliriz ki bir müziği müzik yapan notalardır. Yani seslerdir. Ve bu ahengi müziğe veren de notalar ve aralarındaki arızalarıdır. Bu halk arızalardan noksandır diyebiliriz.
...
Doktor ox, bunun sebebinin fizyoljik olabileceğini düşünmektedir. Havanın oksijen dengesiyle oynamaktadır. Ve halkın bu etkiye karşı tepkilerini gözlemleme şansı bulur. Ürettiği gazı, şehri aydınlatma bahanesiyle kente yayar. Halkın ne tepki verdiği ve nihayetinin nasıl olduğunu sevgili okuyucuya bırakmak makbuldür. Dengelerin alt üst olduğunu belirtmek kâfidir.
...
Bu halkın yaşamını bir bireyde birleştirdiğim zaman şunları düşünüyorum: İnsan, zikredildiği gibi çok yönlü bir varlıktır. Hayatın her noktasında hareket etme eğilimindedir. Düşüncelerimizde bile sabit kalamayız. Her an bir devinim içindeyiz. Bu devinime ket vurmak kötü sonuçlar doğurur. Nitekim bu halkın başına gelen de budur. Yaşarken ölüme hapsolmuş bir halk ya da benim benzettiğim bir birey. Bunun sebebi belki fizyolojik belki değil. Yorum biz değerli okuyucularındır. İçinizdeki ışık sönmesin.