Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

208 syf.
8/10 puan verdi
İyi bir kitaba çeşitli yollardan gidilir. Bunlardan benim kullandığım yöntemlerden biri önce iyi bir Türk şair/yazar bulmak. Çeviri yaptıysa doğrudan esere gitmek. Behçet Necatigil şiirleriyle olduğu kadar çevirileriyle de edebiyat dünyasına yeri doldurulamaz değerler bırakıp gitmiştir. Çağdaş Türk edebiyatının en güzide şairlerinden biri olarak Almancadan dilimize 30'a yakın eser kazandırmıştır. Bunların içinde ne hazinelere rastladım bilemezsiniz. Belki pek çoğumuzun okumuş olduğu, o eşsiz çevirinin Behçet Necatigil'den geldiğini dahi fark etmeden okumuş olduklarımız vardır içlerinde. Özellikle bir kaç tanesinden bahsetmek isterim.
Açlık
Açlık
ile Knut Hamsun ile tanışmama vesile olmuştur. Behçet Necatigil özellikle bu yazardan yaptığı
Dünya Nimeti
Dünya Nimeti
ve
Victoria
Victoria
okunmak üzere listemde beklemekte. Aynı şekilde
Göçebe
Göçebe
ve
Pan
Pan
için de aynı şeyleri söyleyebilirim. Bu eserlerin hiçbirinde hayal kırıklığı yaşayacağımı ummuyorum. Özellikle Herman Hesse çevirilerinde hep sıkıntı yaşadım, ta ki Behçet Necatigil'e kadar.
Kapıların Dışında
Kapıların Dışında
bu eseri de merakla okumayı beklediğimi özellikle ifade etmeliyim. Tercümeden bu kadar bahsetmek yeterli. Rilke'ye gelecek olursak böyle bir eserin çevirisinin nasıl yapılabileceğine gerçekten akıl erdiremiyorum. Çok yoğun bir emek ve nice saatler uğraşıldığı çok belli. Ve bir de işin hakkının harfiyen verilmiş olması ayrıca takdire şayan. Rilke okuma konusunda çok ısrarlı oldum. Elime ne aldıysam bir şekilde sürdüremedim. Gerçekten çok zorlu idi o derin anlamların içine süzülebilmek. Bunu bu derece başarıyla sağlayabilmek benim için de süpriz oldu. Eşsiz bir kitabı dijital olarak okumaya başlarsınız ve sonra devam edemezsiniz, durur kalırsınız, beklersiniz o güzel kokusuyla basılı olarak gelsin elinize. Rilke de böyle oldu. Kitaplığımın baş köşesinde yer alacak, muhakkak okunması gereken eserlerden biri olduğunu düşünüyorum. Rilke'nin notlarından derlenmiş olan roman onun tek romanı. Pariste geçirdiği iki yıl gibi bir zamana yayılmış gözlemlerinden oluşan tam bir baş yapıt. Düzensiz, dağınık ve bir neticeye varmayacağı hissi hakim olsa da bu örgünün gayet planlı, tutarlı ve okura geçirilmek üzere çok özel olarak hazırlanmış incilerle bezenmiş olduğunu anlamam çok sürmedi. Özellikle seven ve sevilen üzerine getirdiği bakış açısı kendi başına neredeyse yaklaşmamızın imkansız olduğu sarp uçurumlar gibiydi. Hele bunu neden vurguladığını da sezince tadından yenmez lezzetlere döndü okuma serüveni. Eseri tekrar okumayı daha bitmeden planlıyor olduğumu fark ettim. Tek mesele zamandı, ne zaman olacaktı bu? Bakıyorum çok fazla dağılmışım, kitabın üzerimdeki etkisine veriyorum bunu da. Hakkında çok şey söylemek isterken hiçbir şey söylememiş gibi hissettirdi bu bana. Bitirirken bizler gibi her şeye rağmen okumalarını gizemli inciler gibi kıymetle ve özenle saklamaya korumaya çalışanların hazinelerinin arasına Rilke'nin bu tek romanının da başyapıt olarak gireceğini düşündüğümü belirtmek isterim. Behçet Necatigil ile başladık, onunla bitirelim. Eser bizi böyle etkiledi, beki çevirmeninin ve o dönem onunla birlikte bu esere tutunmaya çalışanlarda ne gibi tesirler bıraktı? O dönem bu pozitif etkiye maruz kalmış bir yazarın sözleriyle son veriyorum. İyi okumalar... “Rilke’den çevirdiği Malte Laurids Brigge’nin Notları. O kitap, bizim kuşağın birçok sanatçısına kaynaklık etmiş bir kitaptır. Özellikle bir çeviri kitap olarak değil, Türk edebiyatındaki bazı genç yazarlar üzerindeki etkisi yönünden bunu belirtmek istedim.”
Malte Laurids Brigge'nin Notları
Malte Laurids Brigge'nin NotlarıRainer Maria Rilke · Can Yayınları · 20201,139 okunma
25 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.