Gönderi

Toplumun değer yargısı ne yazık ki hiç değişmemiş.
Para akıyor, şöhret akıyor, Martin edebiyat dünyasında kuyrukluyıldız gibi parlıyor; ancak yarattığı heyecanla pek alakadar olmuyor, daha ziyade eğleniyordu. Kendi aklının almadığı, farkına varsaydı dünyanın da şaşıracağı küçük bir şey vardı. Gerçi dünya, Martin'e devasa bir muamma gibi gelen o küçük şeyi bilse şaşırmaz, tersine onun şaş- kınlığına hayret ederdi. Yargıç Blount, Martin'i yemeğe davet etmişti. İşte o küçük şeyin, daha doğrusu yakında asıl mesele haline gelecek olan önemsiz şeyin başlangıcı buydu. Halbuki Yargıç'a hakaret etmişti Martin, ona berbat muamele etmişti; yine de sokakta karşılaşınca adam onu yemeğe davet ediyordu. Halbuki Martin, onunla Morse❜ların evinde birkaç kez karşılaştığını, ama yemeğe davet edilmediğini hatırlıyordu. Neden o zaman davet etmemişti, diye soru- yordu kendine. Kendisi değişmemişti. Aynı Martin Eden'dı. Aradaki fark nereden kaynaklanıyordu? Kendisi tarafından kaleme alınan yazıların kitap halinde piyasaya çıkmasından mı? Halbuki kitaplar, vaktiyle kendisinin yazmış olduğu eserlerin sunumuydu sadece. Yeni yaptığı bir şey değildi. Tam da Yargıç Blount'ın genel görüşe uyarak Spencer'la ve zihin gücüyle dalga geçtiği zamanlarda yazılmıştı. Demek ki Yargıç kendisini yemeğe davet ederken gerçekten ona değer vermiyor, sadece kafasında kurguladığı bir kıymetlendirme esasına göre davranıyordu.
Sayfa 433Kitabı okudu
·
26 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.