Gönderi

İSTANBUL 1970. o adamı geçerken şöyle bir gördüm. Emin olamazdınız. Kuledibinden Tophaneye inen parke döşeli yokuşta, onu evlerden birinin kapısına dayanmış, kirden muşambalaşmış elbiseleri içinde gördüğümüz zaman. Alkolik falan mıydı? Günahına girmem. Yoksa o eşsiz cazibesini keşfedenlerin sıkı sıkıya sarıldıkları ve Allahtan başka hiçbir kuvvetin geri çeviremiyeceği yoksulluk aşıklarından mıydı? Meczublardan mıydı? O, şehirleri kuruyormuş, dinleyip işliyorlarmış gibi yere ya da duvarlara tutunuşlan, yaklaşışları. O harika susuşları ile dünyanın gittikçe artan gürültüsünü, işkence edilenlerin çığlıklarını ve çırpınışlarını tutuşları ve yutuşlan. Bütün artan acılara rağmen acaba hayat nasıl sürüyor diye düşündüğüm zaman hatırlıyorum sizleri. Çekilişinizi, köprüleri, ıssız sokakları, izbeleri destekleyişinizi, inzivanızdan iyice emin olduktan sonra, yara'dan sargıyı çözüşünüzü ve o dayanılmaz yaraya kimsenin yardımı olmadan bakışınızı, onu bir merhamet tufanı ile ıslatışınızı ve yeniden sıcakca sarıp koynunuza koyuşunuzu. Böyle miydi acaba? (Acaba bir delikanlı mıydım içimden).
10 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.