Gönderi

Ve.. ufacık kollarıyla sımsıkı sarılışını düsünüyor Ayten. Tramvay sola dönünce, yandan güneş vuruyor. Ayten'in yüzündeki mutluluk ışıyor, daha da sıcaklıkkazanıyor. Sanki içi ısınıyor. Boynunun güzelliğinde kısacık saçlarıyla, başı sanki kıvançla dikleşiyor.. yüzünde, solgunluğunu az önce geride bırakmış bir güzellik yer tutuyor. Sonra.. sanki birden kendine gelirmiş gibi, sağa sola şöylesine bakınıyor.. sonra gözleri tarıyor çevreyı.. ve hemen de sakinleşiyor. Biraz da kendine kapanıyor. Kendini gizlemek istermiş gibi, sakınmaya.. korunmaya çalışırmış gibi sanki... Sonra da aktarma yapacağı yere daha iki durak varken, tramvaydan hemen inme telaşlarına kapılıyor. Niçin? Sanki bir şey mi var? Sanki bir şey yok mu? Nasıl da yok ya... Peki bir şey yoksa, bu, neyin nesi bu? Kendiyle didişmek istiyor değil. Kendini bırakıyor dalgınlığa yine. Caddenin akşamüzeri kalabalığı arasında, artık batmaya iyice niyetlenmiş güneşi ardına almış ve üstüne dinginlik örtülmül duygularını yok sayarak sanki, uzaklaşır gibi ağır ağır yaklaşarak kendine, yürüyor Ayten. Dalgınlıklardan dalgınlıklara kapılarak ve "hiç yok" olandan bir mutluluk yaratarak.. başaramayıp adımdan adıma çoğaltarak mutsuzluğunu, koyulaştırarak..ve ağırlaştırarak, yürüyor. Sanki nereye gittiğini bilmiyor mu?
·
13 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.