Gönderi

... Korkunçtu elbet ilk günler Tek bir yaraydı sanki bütün bedenim. Her şeyde filizlenip olgunlaşan dünya, kökleriyle koparıp alınmıştı içimden, yüreğimle birlikle (öyle geliyordu bana), tersyüz edilmiş toprak gibi öylece, yatmış, kendi göz yaşlarımın, ölü gözlerden sürekli ve sessiz Tanrı öldüğünde bomboş göklerden bulutların dökülmesi gibi yağan soğuk yağmurlarını içiyordum. İşitme duyum ise engin ve açıktı her şeye. Duyulamayacak şeyleri duyuyordum: Saçlarımın üzerinden akıp giden zamanı, incecik kadehlerde yankılanan sessizliği,- ve hissediyordum: Kilerimin hemen yakınında, büyük ve beyaz bir gül solumaktaydı. Ve hep düşünüyordum: Gece ve gece diye düşündüğümde, bir gün kadar büyüyecek bir ışık çizgisi gördüğüme inanıyordum; ve yine inanıyordum ki, çoktandır avuçlarımda tuttuğum bir sabaha doğru yol almaktayım. Annemi uyandırıyordum, uyku bütün ağırlığıyla düşüp gittiğinde yüzümden, anneme sesleniyordum: “Anne, gel buraya! Işığı yak!” Ve dinliyordum. Uzun, ama çok uzun bir sessizlik, ve taşlaştığını hissediyordum yastıklarımın, bir şeylerin parladığını görüyordum sanki ardından: Bu, annemin acı acı ağlamasıvdı, şimdi çekip gitsin istiyorum bu olav anılarımdan. Işığı yak! Işığı yak! Rüyamda bağırıyordum çoğu zaman: Oda çöktü üzerime. Kaldır onu yüzümden ve göğsümden. Kaldırmalısın, yukarılara kaldırmalısın, onu yine yıldızlara yollamalısın; böyle yaşayamam, gökyüzü üstümdeyken. Ama, konuştuğum sen misin, anneciğim? Başkası mı yoksa? Kimdir gizlenen? Kim var perdenin arkasında? Kış mı? Anne: Fırtına mı? Anne: Gece mi? Söyle! Yoksa: Gündüz mü?...Gündüz mü? Bensiz mi! Gün nasıl doğar bensiz? Eksikliğimi duymuyor musunuz hiçbiriniz Beni hiç soran olmuyor mu? Hiç hatırlanmamacasına unutulduk mu? Biz mi? ...Ama sen, oradasın; henüz her şeyin var, değil mi? Yüzünün çevresindeki her şeyin amacı rahatlatmak o yüzü. Gözlerin dinlendiğinde, istedikleri kadar yorgun olsunlar, açılabilirler yeni bir zamana. Benimkiler ise yargılı susmaya. Renklerini yitirecek benim çiçeklerim. Aynalarım donup kalacak. Kitaplarımda satırlar silinecek. Kuşlarım kanat çırparken sokaklarda, yabancı pencerelere çarpıp yaralanacak. Artık hiçbir şey kalmadı benimle ilintili. Bütünüyle bırakıldım.- Ben, bir adayım.
Sayfa 88 - Kavram
·
193 görüntüleme
Necmettin Savur okurunun profil resmi
Bir adayım ben ve yalnızım. Zenginim. Bir zamanlar, o kullanılmaktan aşınmış eski yollar varken hâlâ: Ben de acı çekerdim. Her şey çıkıp gitti yüreğimden, bilemedim nereye, başlangıçta; ama sonra hepsini orada buldum, bütün duygular, ne varsa beni ben yapan, toplanmıştı, birbirini itip bağırmaktaydı kıpırdamayan, duvarlaşmış gözlerin önünde. O aldatılmış duygularım, hep birlikte... Bilmiyorum yıllar mı sürdü öyle durmaları, ama ben, hepsinin kırgın, geri döndükleri ve artık kimseleri tanımadıkları haftaları bilivorum. Sonra kapandı gözlere uzanan yol. Artık onu hiç bilmiyorum. Şimdi her şey içimde, kendinden emin ve tasasız gezinmekte, iyileşen hastalar gibi dolaşmakta duygular, dolaşmanın tadını çıkarmaktalar, bedenimin karanlık evinde. Kimileri oyalanmaktalar eski anıları okuyarak; gençler ise hepsi dışarıya bakmaktalar Çünkü sınırlarıma vardıkları verde üstümdeki giysi camlaşmakta. Alnını görüyor şimdi, elim şiirler okuyor başkalarının ellerinde. Bastığı taşlarla konuşuyor ayağım, sesimi her günün duvarlarının arasından kuşlar alıp götürüyor. Hiçbir şeyin eksikliğini duymuyorum artık, bütün renkler gürültülerin ve kokuların diline çevrilmiş. Ve sonsuz bir güzellikte hepsi de, seslere dönüştüklerinde. Ne yapayım artık kitapları? Rüzgâr, tek tek sayfaları çevirmekte ağaçlarda; ve biliyorum hangi sözcüklerin yazılı olduğunu, hafiften yinelivorum kimi zamanlar Ve gözleri çiçekler gibi solduran ölüme gelince, ulaşamıyor benim gözlerime...
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.