YouTube kitap kanalımda Oblomov kitabını detaylı olarak yorumladım: ytbe.one/b7vPSs9d6fY
Bu hayatta bir Oblomov bile olamıyorsak, yaşamanın ne anlamı var ki?
İncelemeye yorum yazan her okura Oblomov gibi harika ve akıcı kitaplardan önerdim. Yeni kitap önerisi alabilmek için yorum kısmına bakabilirsiniz.
Telegram’daki kitap okuma grubumla birlikte bu ay okuyup tartışacağımız kitap olan Oblomov beni hayattaki pek çok gerçek hakkında düşündürdü. Üstelik bir okurun kendisini geliştirmesi için pek çok ipucunu da içinde barındıran bir kitap kendisi.
Her ne kadar oldukça kalın bir kitap olsa da sadece bu kitapla bile kitap analizleri konusunda kendinizi çok geliştirebilirsiniz. Oblomov’un eski Rusya’yı ve Ştolts’un da yeni gelen Rusya’yı temsil ettiğini, duygu ve mantık arasındaki uçurumun edebiyata nasıl yansıdığını Oblomov kitabıyla birlikte keşfedebilirsiniz.
Peki, nedir bu Oblomovluk? Öylesine bir tembellik mi? İnsanın kendi bilinciyle yola çıktığı bir başkaldırı mı? Hiç kimseye faydası olmayan bir işsizlik hali mi? Yoksa toplumun ikiyüzlülüklerini görmemek için kendi kendini eve kapatmak mı? Belki hepsi belki de hiçbiri…
Neden 200 sayfa boyunca yataktan kalkmıyor bu Oblomov denen insan? Oblomov’un kendi ağzından onun yatağından neden hiç kalkmadığını maddeler halinde öğrenebiliyoruz:
"Durmadan öteye beriye koşmalar, küçük ihtiras oyunları, hele de açgözlülükler, rekabetler, dedikodular, birbirine çelme atmalar, birbirini tepeden tırnağa süzmeler. Konuşmalarını dinledikçe insan budalalaşıyor." (s. 213)
Oblomovluk, bir nevi insanların oluşturduğu bu kaotik toplum düzenine olan bir başkaldırıdır. 8-5 mesai düzeniyle birlikte hayatını işverenlerin eline teslim etmeye karşı çıkan bir anlayıştır. Elbette kusurları da vardır bu karşı çıkışın… Ama sorarım size dostlarım, hayattaki hangi başkaldırı kusursuzdur?
Oblomov gibi saf ve temiz yürekli olmayı hangimiz başarabiliyoruz? Hepimiz Oblomovka köyündeki Oblomov'a iyi gelen tek şey olan “yeniden kartopu oynama”nın masumiyetini özlüyoruz. Sorarım size... Nerede o hiçbir şeyi kafamıza takmadığımız çocukluk dönemlerimiz? Nerede birbirimize masumca ve hiçbir çıkar olmadan sevgi duyuşlarımız? Nerede?
Büyüyünce bize çeşitli sınavlara girmemiz, çeşitli işlere sahip olmamız ve yine çeşitli kişilerle evlenmemiz gerektiği anlatılıyor. Sınavlara giriyoruz, ama işsiz kalıyoruz. Bir mesleğe sahip oluyoruz, ama modern bir köle oluyoruz. Seviyoruz, ama çıkarsız sevemiyoruz... Peki, biz bunlardan kaçını gerçekten istiyoruz?
Sormak istediğim en can alıcı soru da bu işte: Kararlarımızı bizzat kendimiz mi veriyoruz yoksa seçimlerimiz hep başkaları tarafından mı bize dayatılıyor? Hayatta her şeyin önümüze hazır tabaklarda sunulduğunu düşününce Oblomovluk fikri ışıl ışıl parlıyor karşımızda.
Elbette size tamamen bir Oblomov olmanızı önermiyorum, zaten yazar Gonçarov’un da böyle bir amacı yok. Çünkü Oblomovluk, yaşadığı çağa ayak uyduramamaktır bir nevi. Ama hayatlarımızda istediğimiz zaman Oblomovluk yapamadığımız ve
Tembellik Hakkı’mızı özgürce kullanamadığımız sürece yaşamanın ne anlamı kalır?
Böyle bir yaşamda isterse dünyanın en güzel Olga’sı gelsin, isterse binlerce insanı yönettiğim bir Oblomovka köyüm olsun elimde... Yine istemem. Çünkü
Huzursuzluğun Kitabı’nda dediği gibi:
“Ne zevk, ne ün, ne iktidar: özgürlük, yalnız özgürlük” (s. 62)
İşte Oblomov olmak da ütopik bir özgürlük arayışıdır aslında. Hepimiz hayatlarımızın belli dönemlerinde bu özgürlüğü arıyoruz. Çünkü büyüdükçe ayak bileklerimize takılan görünmez prangalarla esaretin bedelini ödemek zorunda bırakılıyoruz. Hanginiz evde rahatsız edilmeden yatma özgürlüğüne sahip Oblomov gibi?
Ne tamamen Oblomov olmak ne de Oblomov olma özgürlüğümüzün bile olmadığı bir köleye dönüşmek dileğimle…
Oblomovİvan Gonçarov · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202139,1bin okunma