Gönderi

Genetik Mekanizmalar... Evrim Teorisine temel itiraz zaten bu konu da. yorumda
Ondan sonra gelen bilim insanları ise diğer seçilim mekanizmalarının detaylarını ortaya çıkarmışlardır ve Darwin’in teknik hatalarını düzeltmişlerdir (evet, Genetik Mekanizmalarla ilgili açıklamalarında gördüğümüz gibi, Darwin de herkes gibi hatalar yapmıştır ama bunlar bu kitabın konusu değildir). *****
Sayfa 526 - Evrensel Basım YayınKitabı okudu
·
544 görüntüleme
Yahya Saygan okurunun profil resmi
Alfred Russel Wallace Kimdir ? 👇 Celal Şengör Anlatıyor... youtu.be/f_e45LYPjyY?si=... Charles Darwin’in evrim kuramına ilişkin çalışmalarını yayınlamayı oldukça geciktirdiği bilinir. Uzun bir bekleme döneminin ardından bile görüşlerini yayınlaması başka birinin kendinden önce davrandığını fark etmesi ile olur. Alfred Russel Wallace, “içindekileri özgün ve ilginç bulursa” Charles Lyell’e aktarması isteğiyle Darwin’e çalışmalarını gönderir. Bu, Darwin için oldukça can sıkıcı bir gelişmedir; çünkü Wallace’ın yazdıkları kendi görüşlerine çok benzemektedir. Darwin, Lyell’e şöyle yazar: Hiç daha çarpıcı bir benzerlik görmemiştim. Eğer Wallace’ın elinde benim 1842’de yazdığım taslak olsaydı daha iyi bir özet yazamazdı! O kadar ki onun terimleri şimdi benim bölüm başlıklarım oldular... dolayısıyla bütün özgünlüğüm yok olacak. (Darwin 1858, s. 197). Buna karşın bugün evrim kuramının kurucusu olarak Darwin’i bilmekteyiz. Wallace’ın adının pek anılmamasının nedeni açıklanmaya değerdir. Bu yalnızca Wallace’ın katkısını belirlemeye değil aynı zamanda bir bilimsel kuramı “bulmanın” ne anlama geldiğine ilişkin önemli ipuçları verecek bir bilim tarihi öyküsüdür. Bu yazıda Wallace’ın unutuluşunu yalnızca Darwin’in çevresi geniş bir burjuva olması ve Wallace’ın da görece yoksul olmasıyla açıklanamayacağını savunacağım. Wallace’ın görüşleri Darwin’inkilerden o kadar önemli noktalarda ayrılmaktadır ki Wallace’ın doğal seçilimi değil bulduğunu, benimsediğini söylemek bile zordur. 19. yüzyılın ortasında yaşanan bilimsel atılım canlıların da tıpkı cansız varlıklar gibi doğa yasalarına uymak zorunda olduğunun söylenmesiydi. Darwin bu konuda oldukça kararlıydı. Gezegenlerin hareketlerinin, Tanrı’nın onları o yörüngelerde gitmelerini istediği için o şekilde olduklarını söyleyerek açıklamaktansa, Newton’un önerdiği yasaları benimseyip değişmez yasaların sonucu olarak gezegenleri ilgili yörüngelerde gördüğümüzden söz eder ve hayvanların da “aynı şekilde” değişmez yasalarla ortaya çıktığını söylemek gerektiğini savunur (Darwin, Wallace, 1958, s. 23). Darwin’in amacı tıpkı Newton yasaları gibi biyoloji yasaları bulmak ve doğayı “Tanrı böyle uygun görmüş” demeden açıklamaktı. Yayınlarına bakıldığında Wallace ve Darwin’in kimi ayrıntılarda anlaşamamış oldukları görülür. Örneğin Wallace, “eşeysel seçilim” konusunda Darwin’den farklı düşünmektedir. Ayrıca Lord Kelvin dünyanın yaşının yüz milyon yıldan fazla olamayacağını hesapladığında Wallace, kuramı bu süreye uyacak biçimde hızlı bir süreç olarak yeniden düzenlemiştir (Wallace 1870b). Buna karşın Darwin, Kelvin’in hesaplamasında bir yanlışlık olduğunu düşünmekten vazgeçmemiştir. Ancak görüşleri arasındaki farklar bunlarla sınırlı değildir. Wallace aslında Darwin’in yukarıda dile getirdiğim doğa yasası arayışını paylaşmamaktadır. Darwin türlerin ortak atadan, küçük değişimlerle, belli bir amaca yönelik olmaksızın ve tümüyle doğa yasalarının bir sonucu olarak ortaya çıktıklarını savunur. Söz konusu yasa “doğal seçilimdir”. Ayrıca her türlü “gelişme” ve “ilerleme” fikrini de dışlamaktadır. Doğal seçilim yasası, Newton’un kütle çekim yasası kadar kördür. Darwin’in evrim kuramı canlılar dünyasında gördüğümüz düzenin bu kör yani sonuçları tasarlamayan, amaçsız doğa yasası tarafından oluştuğunu söyler. Wallace da türlerin ortak atadan doğal seçilimle ortaya çıktığını kabul eder. Üstelik ilk dönemlerinde bir yaratıcıdan söz etmeye de gerek görmemiştir. Ancak kısa süre sonra kör bir kuvvetin yetersiz olduğunu düşünmeye başlar. Evrimi, sonucu öngörerek yönlendiren bir güç tarafından oluşturulan bir süreç olarak değerlendirmekle kalmamış, aynı zamanda insanı tüm diğer canlılardan ayrı ve evrimle ortaya çıkması seçilim yasasının sonuçları üzerine fazla düşünmemiş—tıpkı Matthew gibi—onu ifade etmekle yetinmişti. Darwin bu kuramın mantıksal sonuçlarını ortaya koyup onu biyolojinin merkezine taşımaya başladığında ise Wallace çekincelerini sıralamaya ve bilimsel bir yaklaşımdan kopmaya başlamıştır. Wallace ve Darwin’in çalışmalarının tümü değerlendirildiğinde yaklaşımları arasında önemli farklar olduğu açıkça görülmektedir. Wallace’ın Darwinci sayılmasını olanaksız kılacak bu farkların merkezinde Wallace’ın doğa yasalarının yetersizliği yönündeki görüşü yatar. Darwinism adlı kitabının son bölümü “Darwinism’in insana uygulanışı” başlığını taşır. Bu bölüme kadar doğal seçilimin türlerin oluşumunu nasıl açıkladığını anlatmış olan Wallace, bu bölümün çoğunu da insanın diğer hayvanlara benzerliklerini vurgulayarak geçirir. Ancak sonunda kimi önemli farklılıklar belirler. İnsanın bilişsel yetileri olarak adlandırabileceğimiz önemli farklar ahlak, matematik, sanat alanlarındaki yetileridir (Wallace 1891). Wallace bunların aşamalı olarak gelişmediğini, diğer hiç bir canlıda bunların izine rastlanamayacağını kesin bir biçimde ifade eder. Wallace’a göre doğal seçilim, insan dışı tüm canlıların ortaya çıkışını açıklayabilir, insanın biyolojik yapısını da açıklayabilir ancak insanın “zihni” söz konusu olduğunda yetersiz kalır. Şöyle yazmaktadır: Ama bu, Bay Darwin’in çalışmasının yalnızca başlangıcıdır; daha sonra insanın ahlaki doğasını ve zihinsel yetilerini tartışır ve bunları da daha aşağı hayvanlardan küçük değişim ve gelişmeyle türetir. Belki de hiçbir yerde böyle açıklıkla ifade edilmemiş olsa da bütün argümanı insanın tüm doğasının ve ister ahlaki ister zihinsel isterse de ruhsal olsun tüm yetilerinin aşağı hayvanlardaki öncüllerinden tıpkı fiziksel yapısı gibi aynı genel yasalarla türediği sonucuna işaret eder. Bu sonuç bana yeterli kanıtlarla desteklenmemiş ve iyi kanıtlanmış olgulara doğrudan karşıt göründüğünden bunun tartışılmasına kısa bir yer ayıracağım (Wallace 1891, s. 461). Bu alıntı gösteriyor ki Wallace, Darwin’in yaklaşımını anlamış ve onu insanın zihinsel yetilerine uygulamadaki kararlılığını da fark etmişti. Darwin için doğal seçilim bir doğa yasasıydı ve tüm canlıların tüm nitelikleri için geçerliydi. Newton’un çekim yasalarını benimseyip daha sonra da örneğin Dünya’nın bu yasalardan bağışık olduğunu söylemek bilimsel bir tavır olmaz. Newton yasalarının temel niteliği herhangi bir istisnaya izin vermemesidir. Bunu kendine örnek alan Darwin de doğal seçilim yasası için istisnalar olduğunu kabul etmemiştir. Wallace’ın itirazı yalnızca bazı örneklerde sürecin nasıl işlediğinin yeterince belgelenememiş olması değildir. Aslında 19. yüzyılda—bugün de olduğu gibi—pek çok türün hangi seçilim baskıları ile ortaya çıktığı bilinmemekteydi. Bunların hiç biri Wallace için kuramın sorunlarına işaret etmiyordu. “Henüz açıklanamamış olması” “asla açıklanamayacağı” anlamına gelmiyordu. Bu durum aslında tüm kuramlarımız için geçerlidir. Örneğin fizik yasalarımızla da “henüz” açıklamayı başaramadığımız kimi gözlemlerimiz vardır. Ancak bilimsel bir yaklaşım her türlü gözlemi, doğa yasaları ile açıklayabileceğimizi kabul etmeyi gerektirir. Açıklayamadığımız durumları “açıklanamaz” olarak nitelediğimizde bilimsel araştırmamız sona erecektir. Biyolojiyi bilim yapan da Darwin’in getirdiği yaklaşımı yani doğayı mucizelere başvurmadan açıklamaktaki kararlılığıdır. Darwin matematik ve sanat alanındaki yetilerimiz de dahil tüm niteliklerimizin doğal seçilim yoluyla ve doğa üstü güçlere başvurmaksızın açıklanabileceğini düşünüyordu (Darwin 1871). Wallace için ise söz konusu insan olduğunda onu özel bir yere yerleştirme isteği ağır basmaktaydı. Yukarıdaki alıntıda Wallace’ın bir ifadesine özellikle dikkat edilmelidir. Wallace, Darwin’in argümanının bütününün işaret ettiği sonuçtan söz ederken şöyle demektedir: “Belki de hiçbir yerde böyle açıklıkla ifade edilmemiş olsa da....” Wallace’ın söz ettiği sonucun “açıkça ifade edilmemiş” olması Darwin’in çekincelerinden ya da iddiasının farkında olmamasından kaynaklanmamaktadır. Burada sorun Darwin ve Wallace arasında bir doğaya bakış farkından kaynaklanmaktadır. Darwin insanın ahlaki, zihinsel, ruhsal ve fiziksel olmak üzere farklı kısımlardan oluştuğunu düşünmemektedir. Dolayısıyla çalışmalarında bunların ayrılıklarına vurgu yapmamış ya da birinin gelişiminin diğerlerine ne ölçüde benzediğini tartışmamıştır. Bu ayrımlar Wallace’a aittir ve bu nedenle Darwin’de bunların yokluğu kendisine bağımsız bir argüman olarak görünmektedir. Darwin’in bu görüşünün aykırı olduğu “iyi kanıtlanmış olgulara” baktığımızda bütün bulabildiğimiz insanın fiziksel bedeninden ayrı bir ruhu olduğu, kör doğa yasalarının ahlakı açıklayamayacağı ve tüm evrimin, insanın fiziksel yapısını ortaya çıkarmak için doğa üstü bir güç tarafından planlanmış bir süreç olduğu inancıdır. Bunlar ise “iyi kanıtlanmış” olmaktan çok uzaktır; yalnızca yaygın kanıyı ifade etmektedirler. Darwin’in Lyell’e yazdığı mektuptaki tesellisini anımsayalım. Çalışmasının özgünlüğü ortadan kalksa da kuramı uygulamak için harcadığı emeğin hala önemli olacağından söz etmekteydi. Burada Darwin’in sözünü ettiği “uygulamaların” ne kadar önemli olduğunu görmekteyiz. Kuşkusuz Darwin’in katkısı yalnızca kuramı başkalarından önce kimi problemlere uygulaması değildir. Bundan çok daha önemli olarak kuramın uygulanamayacağı istisnalar olduğunu düşünmemesidir. Darwin doğal seçilimi bir doğa yasası olarak ortaya koyan ilk kişidir; çünkü Wallace gibi doğal seçilimi fark etmiş başkaları onu asla evrensel bir yasa olarak görememiştir. Onun erişemeyeceği (ruh gibi) varlıklar olduğunu düşünmüş, bazı niteliklerin (örneğin ahlaki yargılarda bulunabilme) bilimle açıklanamayacağını savunmuş, doğal seçilimi yönlendirecek doğa üstü yaratıcılar olması gerektiğini düşünmüşlerdir. Doğal seçilimi başka bir düzenleyiciye gereksinim duymadan tüm canlılar ve onların tüm nitelikleri için geçerli bir yasa olarak görmek ilk olarak Darwin’in gerçekleştirdiği bir bilimsel aşamadır. Sonuç Türlerin Kökeni’nin son tümcesi de yine gezegenlerin uyduğu yasalar ile türlerin oluşumunun yasalarını karşılaştırmaktadır. Darwin bunların aynı türden, değişmez ve evrensel geçerliliği olan yasalar olduğunda ısrar etmektedir. Bu açıdan bakıldığında Darwin bir yasa bulmanın da ötesinde biyolojiyi bir bilim durumuna getirmiştir. Yalnızca Darwin’in istisnalara yer vermeyen maddeci tutumu ve mucizelere yer bırakmayan yasa arayışı yaşamı, bilimin araçları ile değerlendirmeyi olanaklı kılar. Darwin bilimsel bir kuram ortaya koyarken Wallace, doğa üstü güçlere başvurmadan insanı açıklamanın olanaksız olduğunu savunmuştur. Her ne kadar Wallace doğal seçilime ilişkin kimi kanıtları fark etmişse de Darwin’in bilimsel yaklaşımını asla paylaşmamış, doğal seçilimin evrensel geçerliliği olan bir yasa olarak ortaya konmasına da her zaman karşı çıkmıştır. Bu nedenlerle evrim kuramının kurucusu olarak adını fazla duymuyor olmamız Wallace’a yönelik bir haksızlık olarak nitelenemez. Prof.Dr. Mehmet Cem Kamözüt Bilim/Felsefe
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.