Şairin dediği gibi, bir kalbiniz vardır onu tanıyınız. Tanıyınız ki yaşayalım bir ömür insan kalarak. Kalbi güzel okur arkadaşım, mutlu ettiniz. Hem de öyle, böyle değil kahkaha atarcasına...
Kendimi bildim bileli aksiyonu bol ister dizi olsun, ister film seyretmeye bayılırım. Malum o yıllar, karate furyası bizim evi de sarmıştı. Biz iki kardeşiz. Benden üç yaş büyük bir abim var. Abim kursa yazılarak, bir zaman sonra siyah kuşağa geçti. O zamanlar abisine gıpta ile bakan, beni bir görseniz!... Akla zarar. Bir heves, bir istek ki sormayın. Olmaz, böyle şey... Kıvıra kıvıra abimin giysilerini giymeler mi, istemezsiniz yoksa o siyah kemeri üç dört defa belime dolamalar mı! Boy yok, endam yok! Kısacası ufak tefek, çelimsiz bir varlık. Karate öğrense ne olur, öğrenmese ne olur, dedirten cinsten. Ama ben öğrenmesem olur mu, olmaz tabii... İllaki ben de öğreneceğim.
Dedim ki, aileme ben de kursa gitmek istiyorum. Ama, beni takan yok! Bir ağıt yaktım ki, hem de ne ağıt. Mahalle çınladı. Ama yok, gene kimse tınlamadı. Bir gün artık ağlamaktan gözlerim şişmiş, zavallı rahmetli babam, " Kızım sen yapamazsın, zorlu çalışmanın (Abimden aşina oldukları için, biliyorlar. ) üstesinden kalkamazsın, hem hadi kalktın diyelim, mesafe de çok uzak (Evimiz ile kursun arası otuz km.) abin gibi sen her gün o yola tahammül edemezsin." dedi ve son noktayı koydu. Böylece benim karate öğrenme hayalim de, başlamadan ulaşım engeline takılarak son bulmuş oldu.
Sevgili eşiniz ve biricik kızınızla mutluluğunuz daim olsun, Muzaffer Bey.
Selam ve kucak dolusu sevgilerimle...