Hiç vakit geçirmeden şunu söyleyeyim; bu kitabı okudum, beğendim ancak satın almadım…
Şimdi geniş değerlendirmeye geçebilirim.
Livaneli’den böyle bir kitap beklemiyordum. Yeni bir roman olabilir diye düşünürken Gölgeler geliverdi. Livaneli, sunuşta ifade etmiş zaten. Bir İstanbul şehrengizi denemesi düşlüyor. Bu kitap ise aslında Konstantiniyye Oteli romanının içinde olabilecek bir bölümmüş. O romanda yer alsa ne olurdu derseniz, pekala olabilirdi ama sadece o romanın içinde kalırdı. Açıkçası ticari hiçbir getirisi olmazdı. Üzgünüm ama Livaneli öyle düşünmemiş olsa bile, Gölgeler çok ciddi bir ticari kitaba dönüşmüş. Oysa kurgu çok zekice, hoş… Ama hepi topu 40 sayfa tutabilecek bir metin, geniş puntolar ve her ne kadar iyi resimler olsa bile, araya serpiştirilen resimlerle 110 sayfaya ulaştırılmış.
Hadi bunu kabul edelim diyelim, zorlama bir 110 sayfaya da bir şekilde eyvallah diyelim ama Doğan Kitap’ın zalimane fiyat politikası bu kitapta tabiri caizse zirve yapmış. Bu, okuması benim için azami 45 dakika süren kitabın satış bedeli 29 TL. Üstelik bir de ciltli ise 40 TL… Burada pörtlemiş göz emojisi iyi gider aslında… Eğer yarı yarıya indirim yapan bir yer bulamazsanız bu kitabı almak için epey bir düşünmeniz lazım. Kaldı ki yarı yarıyada bile fiyatı tartışılır.
Gelgelelim, ben bu fiyatla kitabı asla almam diye büyük bir söz etmiştim. Hayatta başına iyi ya da kötü ne geldiyse hep bu verdiği sözü ne olursa olsun tutmaktan gelmiş bir adam olarak, yine sözümü yemedim. Kitabı satın almadım ama okudum…
Nasıl mı oldu? Büyük bir marketin kitap satış reyonuna gittim. Kitabı aldım, sonra da o marketin kafe kısmına gidip kendime bir çay söyledim. Kitabı bitirip rafa geri koydum. Mevzu budur yani…
Şimdi içeriğe gelelim. Genel anlamda kitabı sevdim. Ancak üzerinde çok uzun süreli bir çaba harcanmamış gibi hissettim. Kitabın tahkiyeye dayandırılması gayet güzeldi. Akademik bir makale gibi değildi. Her biri farklı farklı sebeplere dayanarak farklı isim ya da mahlas kullanmış olan önemli şahsiyetler vardı kitapta. Elbette en özel ikisi Mustafa Kemal Atatürk ve Fatih Sultan Mehmed idi. Daha doğrusu onların gölgeleri olan müstear isimleri.
Yahya Kemal ve Kemal Tahir gibilerin aslında gerçek isim olmadıklarını bilmek ilginçti mesela. Yani zaten birer müstear adları varken başka müstear adlar da kullanmışlar. Bence bu hikayede mutlaka olması gereken bir kişi Peyami Safa idi. Çünkü o da geçim sıkıntısı nedeniyle Server Bedi adıyla Cingöz Recai’leri, Cumbadan Rumbaya’yı, Selma ve Gölgesi’ni yazmış bir yazardı.
Kitaba puan vermiyorum. Esasında kısa içeriğinin başarılı, düşüncenin hoş olmasından dolayı yüksek bir puan verilebilirdi lakin kısa tutulması ve fiyatından dolayı düşük puan da gelebilirdi. Ben pas geçmeyi tercih ettim.
Ezcümle, maalesef kitap iyi niyetli yaklaşıp, ‘yok ya, öyle değildir’ demek istesek bile yine de, ‘şöyle okkalı bir satış yapalım, para kazanalım’ düşüncesinin bir ürünü olmuş gibi duruyor.