Zihş kilîd-i künûz-i merâhim ü ihsân” diye adlandırdığı berâtı alıp evkaf mütevellîsine gider. İlkin, onun huzuruna çıkma imkânı bulamaz. Israrla, nihayet huzura çıkar. Mütevellî herhalde maiyeti ile toplantı halindedir. Onlar Fuzûlî’den, Fuzûlî onlardan pek hoşlanmazlar (her halde onun, vaktiyle Şah İsmail’e bağlı “râ-fizî”lerden olduğunu biliyorlardı). “Selâm verdim, rüşvet de-güldür deyü almadılar; hükm gösterdüm fâidesüzdür deyü mültefit olmadılar”. “Dedüm, benüm re’âyetüm vâcib görmüş -ler ve bana berât-i tekâ’üd vermişler ki, evkafdan hemîşe behre-mend olam, ve Pâdişâha ferâgatle du’â kılam”. Toplantıda bulunanlar cevapla dediler ki, “zevâyiddür, husûli mümkün olmaz... Zarûriyât-i Âsitâneden ziyâde kalursa bizden kalur mı?”. Bir vakfda, mütevellînin hissesi, maaşlar, imâret masrafları, onarım harcamaları, câbî denilen gelir tahsildârlarının maaşları (vazîfeleri) çıktıktan sonra kalan fazlaya ziyâde-i vakf denir.