Gönderi

Fuzuli Osmanlı ilişkisi
Zihş kilîd-i künûz-i merâhim ü ihsân” diye adlandırdığı berâtı alıp evkaf mütevellîsine gider. İlkin, onun huzuruna çıkma imkânı bula­maz. Israrla, nihayet huzura çıkar. Mütevellî herhalde maiyeti ile toplantı halindedir. Onlar Fuzûlî’den, Fuzûlî onlardan pek hoşlanmazlar (her halde onun, vaktiyle Şah İsmail’e bağlı “râ-fizî”lerden olduğunu biliyorlardı). “Selâm verdim, rüşvet de-güldür deyü almadılar; hükm gösterdüm fâidesüzdür deyü mültefit olmadılar”. “Dedüm, benüm re’âyetüm vâcib görmüş -ler ve bana berât-i tekâ’üd vermişler ki, evkafdan hemîşe behre-mend olam, ve Pâdişâha ferâgatle du’â kılam”. Toplantıda bulunanlar cevapla dediler ki, “zevâyiddür, husûli mümkün ol­maz... Zarûriyât-i Âsitâneden ziyâde kalursa bizden kalur mı?”. Bir vakfda, mütevellînin hissesi, maaşlar, imâret masraf­ları, onarım harcamaları, câbî denilen gelir tahsildârlarının ma­aşları (vazîfeleri) çıktıktan sonra kalan fazlaya ziyâde-i vakf denir.
Sayfa 56 - Doğu BatıKitabı okudu
·
2 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.