21. Yüzyılın KahiniAnahtar Sözcükler: İletişim, İletişimsizlik, yabancılaşma, bürokrasi, çatışma, kafkaesk, dava, simgesel anlatı.
Her şeyi halledip mutlu sona götüren yolu bulabilecek miydi? (Franz Kafka-Dava, 1925)
Öncelikle bu yazım bütünüyle bir Dava incelemesi değildir. Kafka’yı bir nebze olsun anladığım ölçüde yansıtmaya çalışacağım bir yazım olacaktır. Şimdiden okuyacak olanlara keyifli okumlar.
Yabancılaşma sorunsalı ile konuya giriş yapmak istiyorum. Günümüzde insan sosyal bir varlık olarak toplumsal bir hayat düzenin içerisinde yer alır. Bununla beraber gelişen teknolojinin ve hızlı değişimlerin insanı yalnızlaştırdığı bir bakıma yabancılaştırdığı gerçeği hepimizin malumudur. Teknolojinin hızlı gelişimi, insanlık tarihinin yüzyıllardır süre gelen normlarını görmezden gelir hatta onun nezdinde yok hükmündedir bile denebilir. Evet bir düzen gerçeği var. Bu düzenin bir dili, kuralı ve şartları var. Onun dilinden konuşup yalnızlaşmak mı yoksa dilini öğrenmeyip dışarda kalarak yalnızlaşmak mı? Öylesine tehlikeli bir düzen. Düzene savaş açmaksa neredeyse imkânsız, bir kere savaşayım desen, kendini hazırlasan ve karşısına çıksan hemen değişim gösteriyor, evrim geçiriyor ve senin verilerini anında geçersiz kılıyor. Düzenin silahları ise oldukça kuvvetli, teknoloji ise günümüzün en bilinen düzen silahıdır. Bu değişime yetişemeyen ve irdelenmesi gereken en temel unsur ise Ahlaksal normlarımızdır.
Hızlı bir düzen gelişimi ve değişimi karşısında aynı oranda ahlaksal gerileyiş insanlığımızı tehdit etmektedir. Kimilerimizde bu durum iç sızı olarak kendi varlığını hissettirir. Esasen bu durumu; “Gerçek Olanın Acısı” şeklinde ifade etmek daha doğru olacaktır. Düzenin saçmalığı karşısında kimilerinin(!) umutsuzluğunu eserlerinde yansıtmaya çalışır Kafka. Gregor Samsa gibi, Josef K. gibi.
Kafka, gerçekliği ele alırken, gerçeklikten asla uzaklaşmadan rüya biçiminde ele alınan gerçekdışı ve puslu bir dünya arasındaki çekişmelerini kendine özgü anlatımıyla yansıtır okuruna. Kendine özgü anlatımı günümüzde Kafkaesk olarak nitelendirilir. Esasen Dönüşüm adlı eseri; bir nebze olsun okurunu ürkütüyor olmasına mukabil çokta sıkıcı değildir ama Dava’sı öyle midir? Mahkemeler, davalar, avukatlar, takım elbiseli beyler hiçte okuruna cazip gelmeyecek bir içeriğe sahiptir. En hafif tabiri ile sıkıcıdır. Bu nedenledir ki çoğu okur, Kafka’yı okumaktan imtina eder. Peki ya gerçekten saydığım sıkıcı unsurlardan mı ibarettir Kafka’nın anlatıları? Elbette hayır. Kafka’yı anlamak için her bir cümlesini iki şekilde yorumlamak gerekir. Görüneni ve altta yatan anlamı, mesajı. Özellikle betimlemelerine bilhassa dikkat edilmelidir. Misal bir adamın evine varırken, o ev yukarıda mıdır, merdivenleri dar ve ölçüsüz oranda yüksek midir ya da dolambaçlı bir yapıya mı sahiptir, özellikle dikkat kesilmelidir bu ibarelere. Öyle ki bu betimlemeler bütünüyle gerçeği yansıtmaz, bir nevi Beckett gibi, daha adamın evine varmadan okura, o adamla ilgili ipuçları verir. Bu adamın evine giden merdivenlerin ölçüsüz yüksek olması bir anlamda, onun kolay ulaşılabilir olmadığının göstergesidir. Sonrasında fark edilir ki, adamla girişilen diyaloglarda bu ulaşılamamazlık belirgin ölçüde kendini hissettirir. Bakımsız, kıyafetleri acayip, şişman, kısa boylu olan karakterler karşı değerleri simgeler. Çoğu zaman umursamaz, yüksekten bakan ve bir yerlerden (sistemden veya kimi bağlantılardan) güç alarak davranışta bulunan kimselerdir.
“Üçüncü katta adımlarını yavaşlatması gerekti, nefes nefese kalmıştı, merdivenler de katlar da ölçüsüzce yüksekti, ressam da en tepede tavan arasında kalıyor olmalıydı.”
Yine aynı düzlemde bir başka sembolik anlatım ise Josef K.’nın adalet arayışı esnasında kimi yetkili kişilerce konuştuğunda karşımıza çıkar. Bu kişiler, K. İle konuşurlarken bulundukları yer ve mekân itibariyle K.’dan daha üstte ya da ayakta dururlar. En bariz örnek ise K.’nın rahip ile konuşmasıdır. K. zeminde iken rahip bir üst kattan seslenir ona.
“Konuşmanın sonunda bir sessizlik olur: “Aşağı inmeyecek misin?” dedi K. “nasıl olsa vaaz yok. İn buraya yanıma” “Artık inebilirim “dedi rahip; belki de bağırdığına pişman olmuştu. Lambayı çengelden alırken dedi ki: Seninle önce uzaktan konuşmam gerekiyordu, yoksa ben kolayca etki altında kalır, görevimi unuturdum.””
Simgesel anlatımları elbette önemli farkına varılması gerek ama ondan daha öte Kafka’yı Kafka yapan metaforlarıdır. Samsa’nın böceğe dönüşmesi en bilinenidir. Doğrusu Dava özelinde kitabın ilk cümlesi ile başlayan metafor (şayet fark edildi ise) okuru sarsacak ölçüde kitaba hazırlar. Hatırlayalım ilk cümlesini;
“Birisi Josef K.’ya iftira atmış olmalıydı, çünkü fena bir şey yapmamış olmasına rağmen bir sabah tutukladılar onu.”
Tutuklamakla kastedilen esasen hareketten, eylemden alıkoymaktır. Doğrusunu isterseniz tutuklamakla, yakalamak anlamı oluşmasına mukabil sembol dilinde farklı bir anlamı mevcuttur bunun ve Josef K.’nın gelişiminin de durdurulduğunu ifade eder cümle. Öyle ki ne işine ayak uydurabilir ne de başka bir şeye odaklanabilir zihni. Adalet arayışında çürümüş düzeni olağan bir vaziyette karşılar, sorgulamaları vardır ama bu sorgulamalar karşı değerler karşısında bütünüyle ezilir. Okurlar özelinde de sorgulamalarının ezileceğini düşünmüş olacak ki gizil, sembolik ve metamorfoz bir anlatımı tercih etmiştir Kafka.
Gelinen son noktada Josef K.’yı anlamak için biraz da onun geçtiği yollardan geçmek gerekiyor sanırım ama bu bizim için oldukça zor olsa gerek. Sadece tahayyül edebiliriz düşüncesindeyim. Buyurun beraber edelim o zaman;
İki kolumuza sımsıkı sarılmış iki Bey, ıssız ve karanlık sokakta meçhule doğru ilerliyoruz… O iki Bey’in programlanmış iki birey olduğunu unutmadan tahayyül edelim lütfen;
“K. birden arkasına döndü, sordu: "Hangi tiyatroda oynuyorsunuz?" Beylerden biri "Tiyatro mu?" diye sorarak, ağzının kenarları seğirerek ötekine baktı danışmak için. Öteki, direnen organizmasıyla mücadele eden bir dilsizi andıran mimikler yaptı. "Size soru sorulmasına hazırlıklı değilsiniz." dedi K., şapkasını almaya gitti.”
Üstteki alıntıdan da fark edileceği üzere Beyler, esasen bürokratik bir duruş sergilerler ve bir noktadan güç alırlar, bu nokta yoruma açıktır farklı yorumlar gelebilir ama bana kalırsa bürokrasinin bireyleri kapitalist bir düzenden alır gücünü.
Yazımın başındaki iletişim hususuna dönecek olursak. Samsa’nın neden bir sabah böceğe dönüştüğünü daha net anlayabiliriz. Sistem dilini reddeden bir bireyin farklı konuşması, sistem tarafından reddedilir. Bir bakıma sistemin düzenini sarsacak veya bozacak olanları ezmek için onları böcek olarak addetmesi ve düzenin yapı taşlarınca ezdirmesi onun durdurulamaz yapısını ifade eder. Doğrusu hikâyeyi birde Samsa’nın gözünden okumak gerekirdi. Misal bize şöyle bir başlangıç yapabilirdi;
Bir sabah uyanıyorum ve çevremdeki herkes böceğe dönüşmüş… (Samsa’nın gözünden.)
Kafka’nın anlatılarını bir başka bakış açısıyla da değerlendirebiliriz. Bu bakış açısını kâbus formunda ele alınabilir. Anlatının bütününde gerçek dünyaya ait öğeler mevcut ancak sıradan gelişen olaylar bir noktadan sonra sıradanlığını yitirir, dehşet saçan olaylarla kaynaşarak ilerler. Mesela Josef K. sıradan bir çalışma gününde üst kata çıkar ve orada mahkeme işlerini yapan insanlara rastlar ya da onu tutuklamaya gelen insanların o çatı arasında dayak yediğini görür. Gerçek, bilinçaltı ile bütünleşerek Josef K.’nın karanlık bilinçaltının ya da buz dağının görünmeyen kısımlarına kapı aralar. Yolculuk hep şaşırtıcı ve dehşet vericidir. Dehşet verici olması ise bana göre; düzene karşı savaşılamayacağından ileri geliyor olup umutsuzluğu ifade etmesidir.
Kafka'nın Dava'sı, sebepsiz yere tutuklanan Josef K.'nın hikayesini anlatmasının yanı sıra günümüz toplum yapısını, düzeni ve hukuk sisteminin iç çelişkilerini yansıtmasıyla 21. Yüzyılın Kahini olarak addedilir.
Umutsuzluk ve iç çatışmalarla ilerleyen romanın en önemli mesajı ise düzenin acımasızlığı olsa gerek. Öldürmekle yetinmez, öldürür ancak utancının yaşamasını ister ki düzene karşı çıkacak olanların karşısında bu algı dimdik dursun diye.
“Bir Köpek Gibi!”