Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Gönderi

144 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Gölgelerin Gücü Adına...
* “Günlük yaşamın sıradanlığında, sessiz kalmış hikayelerin bir otobüs yolculuğu ile dışa vurumu. Her yolcu ayrı bir durak, ayrı bir yaşam. Biletinizi alın ve yolculuğa hazırlanın, geçmişin parçaladığı hayatlardan, günümüzün yitik insanlarına tanık olun.” 9/10 Ç News * “Ömer’in şöyle bir tespiti vardı. Biz toplum olarak pek tarih bilmiyoruz ama coğrafya hiç bilmiyoruz.” Sy.106 Tarih; insanların bilmekle yükümlü olduğu konulardan biridir. Belki de doğal yükümlülük denebilir buna. Toplumun günlük yaşantısında kaybolan günümüz modern insanı her şeyden bihaber yaşamaktadır. Bu kopukluğun nedeni her şey olabilir, hiçbir şey de olmayabilir. Bazı şeyler bireyin elindeyken, bazı şeyler ise değildir. İmkanı olup da bilgilenmeyen insanın durumu daha da vahimdir. Tarih, her yerde karşımıza çıkabilir. Özellikle kitap okuyan insanların, tarihten uzak durması pek mantıklı seçenek değil. Okudukları kitapların geldiği yer tam olarak tarihtir. Kitaplar yaşanmışlıklardan alır ana konularını. Bir yazar; dünün olmuş olanına, gelecekte de olacak olanına vurgu yapabilmektedir. Kitap içerisinde geçen tarihsel olaylar, bilen insanla bilmeyen insana farklı anlamlar katar. George Orwell 1984’te ''Bize duymak istediklerimizi söyleyen kitapları severiz...'' demiştir. Kısacası, giriş konusunu uzatmadan diyeceğim şudur; en azından yakın tarihi bilmek, yaşananları hissetmek çok önemlidir. Tarih soykırımlarla doludur, bunları bilmek gibi bir sorumluluğumuz olduğunu düşünüyorum. Tarihe sırtınızı dönmeyin, ona bir şans verin, kazanan siz olacaksınız. * "...bir hikâye anlatacağım, siyahın da bulaştığı fazla renkli bir hikâye." #41431790 Bir yolculuğa çıktım bu kitapla. Karakterler kısa öyküler denebilecek şekilde yazılmış olmasına karşın, otobüsün birleştirici gücü kitabı roman’a çevirmiş. Karakterler üzerinden bir inceleme yapmayacağım. Bu kitabın temel konusu, insanların ayrışması değil, birleşmesi üzerine kurulu olması için fazlasıyla örneklerle dolu. Konuları farklı ama yaşamları bir bütün olan yolcuları ayırmak istemiyorum. Uzun değil, tadında ve anlaşılır bir inceleme yapmak istedim. İnsanlık son yüz yılda çok acılar çekti. Öncesinde de çekti, şimdi de çekiyor. Ama son yüz yıl biraz daha dokunulabilir bir yakınlıkta olduğu için, yaşattıkları hissedilebilir bir kıvamda oluyor. 2019 Türkiye’sine genel olarak baktığımızda, aile bağları kopma noktasına gelmiş, her bireyin kendi yaşam biçimini yaratmaya çalıştığı, kendisi olmaktan ziyade, gördüğü “şeylerden” kopyaladığı bir hayat. Bunun sonucunda ortaya çıkan şey, bilgi çağında bilgisiz kalmış bir topluluk. Bunu tüm dünya için de düşünebiliriz. Otobüs içerisinde ki karakterlerin, kendi aralarında yaptığı diyaloglar olsun, anlatıcının yorumları olsun, bir din istismarına atıf yapıyor. Dinin insanlar elinde tekelleşmesi, kendi çıkarları uğruna kullanılması, siyasetin tamamen dine alet edilip, iktidarın gücünü buradan alması. Diyaloglar, okuru düşünmeye ve yanlış olanının ne olduğunu aramaya itebilir, bu konuda doğru bir mesaj veriyor. *Sevgili okur, bu paragraftan sonra kitap ile ilgili spoiler olabilir, bunu göz önüne alarak okumanda fayda var. Bir yaprak hayal edin, rüzgarın gücü ile sağa sola savruluyor, oradan oraya gidiyor, bir durağı yok, takıldığı yerden ufak bir hayali dokunuşla yoluna devam ediyor, boşluğa gidiyor gibi ama değil, gölgelerde savruluyor. Kitapta Atatürk, İkinci Dünya Savaşı, kişisel yaşanmış acılar ve özellikle Bosna katliamı ön plana çıkıyor. Atatürk vurgusu, kitabın genel hatlarında kendisini hissettiriyor. Cumhuriyetini anlamayan insanlara, güzel mesajlar veriyor. Kısa ama öz olan bu mesajlar, vurucu nitelikte oluyor. Bosna Katliamına ben de ilgi çekmek için birkaç bilgi eklemek istiyorum; Dünya, Hitler’e nasıl sustuysa, Mussolini’ye, Stalin’e, Franco’ya nasıl sustuysa, Bosna Kasabı Ratko Mladić’in yaptıklarına da sustu. Bilirsiniz, iş işten geçince de davanın yargıcı kesilmeyi pek severler… Binlerce insana tecavüz edildi, Binlercesi toplu mezarlara gömüldü, Sakat bırakıldı, İşkence edildi, Ruhları bedenlerinden alındı, Bedenler birer et parçasına dönüştürüldü, Soykırım, Avrupa’nın ortasında göstere göstere yapıldı, Amaçları halkı korumak olan, fakat bir emirle bölgeden çekilen Hollanda ordusundan bir asker şunları diyecekti; “Ölmek istiyordum, masum insanları koruma sözü verdiğimiz halde bize sığınan insanları koruyamadığımız için kendimi affetmiyorum” Evet, tüm bu katliamlar yaşanırken, bombalar patlarken, batı sessizdi… Vahşetin izleri, savaş son bulduğunda bitmedi, Yıllarca devam etti, İnsanlar insanlıktan çıkmıştı, Kayıplarını arayan aileler toplu mezarlarla karşılaşmıştı, Tecavüz edilen binlerce kadın, Kadınlığını o yıllarda bırakmıştı, Yaşayan ölüler olup çıkmışlardı. Aynı zamanda siyah bayraklılar da kitapta yerini almış. Sevgili Mehmet Yılmaz, susmak yerine, içinde tutmak yerine, rahatsız olduğu birçok konuyu kitabın karakterlerine aktarmış. Yaşanmış olaylardan kesitler okurken, aynı zamanda kendimizi o kesitleri hayal ederken bulduk. Olayların zihnimizde canlanması, bizim de aynı zamanda yaşamamıza neden oldu. "Cennete gitmek için başka insanların hayatlarını cehenneme çeviriyorlardı." #41536395 Hayat tek bir bakış açısı ile yaşanamayacak derecede karışık ve anlamlandırılamayacak derecede değişkendir. Kesinlik ile bakılamaz, ne olacağı kestirilemez. Başımıza neyin ne zaman geleceği belli değildir, mutluluk dediğimiz şey, hem vardır hem de yoktur. Olduğunda ise, yokluğu kadar uzun süre kalmaz, bir anda yok olur gider. Acı… Acının bir tarifi yoktur, hem bedenen hem de ruhen çekilen acı, kolay kolay kapanmaz. İnsan birçok şeyi içine atıp, bazen kendi kendisine bazen de yardım alarak savaşma yolunu seçer, bazen de bu yola çıkmayı bir kenara bırakalım düşüncesi bile kahreder ve olduğu yerde kalır. Direnç kimi insanda fazlasıyla varken, kimisinde yoktur. İnsanların başına gelen şeyleri hayal etmek bile imkansızken, bir başka insanın hayali edilemeyecek şeyleri yapması, insanın var oluşuna terstir. Ya da insan tam bunun için mi var olmuştur? Yani yok etmek için! * Birkaç kelam daha edip, incelemeyi sonlandıracağım. Kitap eleştirisinden ziyade, bana verdiğini aktarmayı seven ve incelemelerimi birkaç istisna hariç öyle yazan biriyim. Bir kitap yazmamış olan ben, bir yazarı yerin dibine sokacak ya da ona gerçek anlamda akıl verecek veyahut hikayesinin nasıl işlenmesi gerektiğini söyleyecek bir konuma ve ukalalığa sahip değilim. Özellikle kadınlara yapılan istismar net olarak ifade edilmiş. Kadının cinselliği ve temsil ettiği şeyin yok edilmesi, onun sindirilmesi, dışlanması, erkekler tarafından hor görülmesi, toplum tarafından geri planda bırakılmak istenmesi çok güzel işlenmiş. Asansör sahnesi, gerilimi yüksek bir seviyeye çıkarıyor, ama okuyucu rahatsız etmemesi bakımından çok uzatılmadan ve sonuca ulaştırılmadan bilerek kesiliyor. Bunun sonucu bile ağır etkilere yol açmışken, yaşanmış olacak olması nelere sebep olurdu bilinmez. Jelena ve Aida’nın son bölümde ki diyalogları ve yaşananlara bir iki sayfa daha ayrılarak, gerilim dozu artırılabilirdi diye düşündüm içimden. Bunca eziyet ve yaşanmışlıklardan sonra, daha sancılı bir son ile okur daha fazla merak içinde bırakılabilir ve konuya ilgi daha fazla çekilebilirdi. Bazı yerlerde hızlı sonuca gidilmiş gibi bir his vardı. Kitabın kalın olmayışı buna bir etken tabi. Avm konusu çok iyiydi, kesinlikle olan şeylerden bir kesitti. Herkes alışveriş yapıp gidiyor ama o mağazalarda neler yaşanıyor insanlar bilmiyor haliyle. Tribün konusu GFB’den Sefa’nın bir kesiti gibiydi. Ve son olarak, özellikle Samsun konusu bahis olduğunda, Milli Mücadele ve Atatürk ile ilgili biraz detay beklemiş olabilirim. Senin için büyük bir önem arz eden
Cengiz Han'a Küsen Bulut
Cengiz Han'a Küsen Bulut
a da selamı çakmışsın. Ayrıca Çepni boyuna değinmen, hoş bir sürpriz oldu benim için. Daha fazla uzatmadan incelemeyi bitireyim. Malum elimin ayarı pek yok, yazdıkça yazıyorum. Günlük hayatta yaşanmayan hiçbir şey kitapta yoktu. Her şey yaşanmış ve yaşanmaktaydı. Musa gibi gençlerin her yerde olduğunu bildiğimiz gibi kime musallat olacağını da maalesef bilemiyoruz. Toplum cahil bırakılıyor mu, cahilliği mi seçiyor bazen buna cevap vermek gerçekten güç, çünkü insanlar hallerinden memnun, bunu göz ardı etmemek lazım. Bildiğimiz kadar kafamıza takarız, bilmediğimiz kadar umursamayız. Her şeyi kontrol etmek gibi bir hastalığa kapılmamamız çok önemli. Haddimizi aştığımız vakit, bunun da ayarını kaçırıyor ve herkesin kafamızda ki düşüncelere uymasını bekliyoruz. Müthiş bir yanılsama! * Sevgili abim
Mehmet Y.
Mehmet Y.
; Kitabını okumak ve onu yorumlamak benim için keyifti. Kitabın içeriği bir keyiften ziyade; yaşanmasını istemediğimiz acıların hayatımıza dahil olması olsa da, akıcı bir kitabın zihinlerde kalıcı yer bıraktığı acı bir şölendi. Teşekkürlerimle… 9/10
Yola Düşen Gölgeler
Yola Düşen GölgelerMehmet Yılmaz · Roza Yayınevi · 2019167 okunma
··
143 görüntüleme
Ebru Ince okurunun profil resmi
Hakkatten elinin ayarı yok Murat :) pes! ! :) Güzel olmuş ,ne ara okudun da yazdın ,şaşırtıyorsun beni :)) Yüreğine sağlık :))
Murat Ç okurunun profil resmi
Kısa yazdım diye düşünmüştüm oysa ki. :)))) Dün bitirdim, hızlıca yazdım incelemesini. Bekletmemem gereken bir incelemeydi. Ben teşekkür ederim abla, birazdan senin incelemendeyim. :)
3 sonraki yanıtı göster
Mehmet Y. okurunun profil resmi
Şahane bir değerlendirme olmuş kardeşim. Uzun bir cevap yazacağım, kısa şunları diyeyim. Ben de Çepni'yim. Karadenizli Türkmenim. :) Geçenlerde Ayfer Tunç'un bir röportajını okurken, ülkede yazılan romanlara doğru dürüst eleştiri yazısı gelmemesinden, kendi romanları için de yeterince okur yorumu alamamaktan bahsediyordu. Bunu düşününce sizlerin sayesinde ne kadar şanslı olduğumu anladım. Burada doğrudan iletişim kurabiliyoruz. Senin incelemeyi okurken, o kadar mutlu oldum ve gurur duydum ki! Hangi yazara böyle derinlikli ve upuzun yorumlar ulaşıyor acaba? Dediğim gibi, gün içinde daha uzun yazacağım inşallah.
Murat Ç okurunun profil resmi
Gün içinde uzun yorumunu bekliyor olacağım. İncelemeyi beğenmiş olman da güne güzel bir başlangıç yaptığımızın kanıtı olsun. :)) Eleştiri yazan söz de eleştirmenler, ne yapıyorlar da eleştirmen sıfatı kazanıyorlar ona iyi bakmak lazım. Sürekli film izleyen bir insan buna sinefil diyoruz, kalkıp yönetmenden oyuncusuna kadar demediğini bırakmıyor. Çok kitap okuyan ya da film izleyen birisi kendi keyfi üzerinden yorum yapmayı, özellikle, kitleyi harekete geçirmeyi hedefliyor. İlk önce eleştirmen kimdir, ne yapmıştır ona bakmak gerek. Her eleştiri eleştiri değildir, bir çoğu kendi bastırılmış hayatlarının, bir başkasının eserine kıskançlıkla yaklaşmasına neden oluyor. Bizlerde şanslıyız ki, seninle aynı platformda bulunuyor ve sohbet edebiliyoruz. Çok teşekkür ederim yorumun için, daha uzununu da bekliyor olacağım. :)
Mehmet Y. okurunun profil resmi
@
Murat Ç
Murat Ç
kardeşim. Önce kısa notumda bahsettiğim şeylerle başlayayım. Şahane bir değerlendirme olmuş demiştim. Eline sağlık. Samsun halkının bir bölümü gibi, ben de Çepni'yim. Karadenizli Türkmenim. :) Geçenlerde Ayfer Tunç'un bir röportajını okurken, ülkede yazılan romanlara doğru dürüst eleştiri yazısı gelmemesinden, kendi romanları için de yeterince okur yorumu alamamaktan bahsediyordu. Bunu düşününce sizlerin sayesinde ne kadar şanslı olduğumu anladım. Burada doğrudan iletişim kurabiliyoruz. Senin incelemeyi okurken, o kadar mutlu oldum ve gurur duydum ki! Hangi yazara böyle derinlikli ve upuzun yorumlar ulaşıyor acaba? Başlangıçtaki roman takdimin çok hoşuma gitti; eksik olma. Roman bir otobüs yolculuğu vaat ediyor zaten, ancak yolcuların iç dünyalarına da bir yolculukla birlikte… Ömer’in o tespiti bir coğrafyacı olan yazarın tespitidir aslında :)) Din istismarı maalesef sadece bu topraklarda değil, Çetnik faşizminde olduğu gibi karabayraklılarda olduğu gibi, hemen her yerde. Bunun panzehiri, makul olmak, aşırı yorumlardan uzak durmaktır. Kur’an’da da buyurulduğu gibi, senin dinin sana, benim dinim bana… Reçete insan olmakta. Yoksa dediğim gibi Müslüman bir Türk olarak benim nazarımda aslolan masumiyettir, zulüm bendense ben ondan olamam. Ben şöyle gözlemledim; bu romanı okuyan insanlar, mesela senin gibi tepeden tırnağa bir Atatürkçü, milliyetçi, dindar, sosyalist, liberal, apolitik vs… Farklı mecralarda okurlar oldu. Ne mutlu ki bana hepsi tarafından sevildi ve kayda değer bulundu. Bunu bir popülizm olarak görmüyorum, bilakis okurların farklı kimliklerine rağmen insan olma müştereğinde buluşabilmelerinde görüyorum. Ömer’in dediği gibi illa bir kimlik istiyorsan demokrat ve insan bakış açısı… Atatürk, bir devlet politikası olarak baskı unsuru olarak kullanıldığı dönemde yanlış yorumlandı, ters tepti. Onu doğru tanıyamadık. Ben dönemin şartlarını anlamış ve doğru ya da yanlış, ne yapamaya çalıştığını çözmüş biri olduğuma inanıyorum. Romanda da Ömer’in hem Atatürk’e hem de demokrat ve hoşgörülü bir lider olan Alija’ya olan sempatisinin altını çizmek istedim. Bosna, dünya için hiç unutulmaması gereken bir insanlık laboratuvarı idi. Bu konu hakkında çok doluyum, çok fazla şey yazabilirim. Ama Aida’nın dediği gibi, bir daha unutmamamız içindi belki de bütün bu vahşet. "Cennete gitmek için başka insanların hayatlarını cehenneme çeviriyorlardı.” Cümlesinden sonraki paragrafına bayıldım. Çerçeveletip asmak lazım. Çok haklısın… Savaş büyük bir felakettir ama en çok da kadınlar ve çocuklar için. Tespitin doğru, kadın istismarını, radikal gruplar tarafından cinsel obje ve zafer nişanı gibi yorumlanmasını anlatmaya çalıştım. Aida Spahiç gibi bir karakteri üretmekten dolayı gurur duyuyorum; o özel bir insan ve Bosna’da onun gibi çok kadın var. Asansör sahnesindeki gerilimi sonlandırmaya yüreğim elvermedi. Ancak maalesef toplumda sonlandırılmış nice acı var. Aida ile Jelena diyaloğu daha uzun tutabilir miydi? Elbette. Hatta asıl eleştiri bana Bosna kısmının başlı başına bir roman olabileceği yönünde geliyor. Olmayacak iş değildi elbette lakin benim tarzım bu. Tuna’nın Türküsü’nde de bir Kırım hikayesi vardı, romanın içinde, ayrıca roman olabilecek. Abutalip Kuttubayev, benim roman kahramanım. Orada Aytmatov ustaya bir selam çaktım tabii; keza İlyas ve Aysel isimlerinde de öyle. ( İlyas – Asel orijinali ) Musa’nın tribüncülük dönemi için somut bir isim veremem. Şu kişidir diyemem. Ama ben de bir tribüncüyüm, Samsunspor deplasmanlarında 30’dan fazla vilayet görmüş bir adamım. Prototipleri görebiliyordum pek çok takımın tribününde. Ancak GFB Sefa, aklımın ucundan bile geçmedi. Onu söyleyebilirim. Velhasıl, milliyetçi-muhafazakar bir ortamdan çıkıp gelmiş ancak otuzlu yaşlarımda hayata daha farklı bakmaya başlayıp, bedeller ödemiş, muhasebesini yapmış ve yapan birisi olarak yola düşürdüğüm gölgeler bunlardı. Anlaşılmış olmak güzel bir duygu. Tekrar teşekkür ederim.
Murat Ç okurunun profil resmi
İş güç ben de anca cevap yazıyorum. :) Takdim konusu bir anda aklıma geldi. Önceden Ç News yapıyordum hatırlıyorsan, şimdi yapmıyorum ama farklılık olsun istedim, senin de hoşuna gitmiş olmasına sevindim. Kitapta ki karakterleri bir nevi yazarın kafasında ki düşüncelerin dışarı çıkmış versiyonu olarak düşünebiliriz. Yani tarihsel bilgi çoksa, tarih konusunda kendisine güvendiği içindir. Bunu da bildiğim için kitabı öyle okudum, ona göre de incelemesini yaptım. Kitabın herkesi kucaklayabilmesinin nedeni, ülkemizin içinde bulunduğu durumu düşündüğümüzde kutuplaştırıcı değil de, olayların içinde birleştirici vurgularla sunulması. Hiçbir konu beni rahatsız etmedi. Ne dini konular ne başka şeyler. Hem Osmanlı hem Cumhuriyet vurgusu yerinde kullanılmıştı, bir yan aramamak lazım. Avrupa'nın göbeğinde işlediler bu suçları, mahkemeye çıkıp bize yapılanları görmediniz mi diyecek kadar da aşağılık bir komutana sahiplerdi. Söylediğin paragrafa olan yorumun için özellikle teşekkür ederim. İnsanlar, yaşadıklarının farkında değil, iyilik ya da kötülük yapanda farkında değil. Yetinmeyi bilmemek, daha fazlasını istemek gibi bir hastalık var. Durduk yere bir ülkeyi savaşa sokmak mantık işi değildir mesela, bu mantıksızlığa uyup destek vermek ise bir tanıma giremez. Tanımı yok bunun. O yüzden insanın var oluş amacı her bedende her ruhta farklı anlam taşıyor. Mutluluk... Dışarıda çöpten kağıt toplayan insanların mutsuz olduğunu sanır insanlar. Halbu ki onların yaşantısının ne kadar mutlu olabileceği hakkında kimsenin fikri yoktur. Sadece parası olanlar mı mutludur. Tam tersi mutluluğa en uzak kitledir. 1960 larda Beatles dünyanın en meşhur grubuydu. Hayran kitleleri yüzünden dışarı çıkıp gezemiyorlardı. Grubun dağılmasının ama sebeplerinden biridir mesela. Para asla mutluluk değildir. Kesinlikle kendi başına bir roman olur. Çok güzel işlenmiş. Ellerinde detaylanırsa iyi bir savaş romanı olacaktır kanaatindeyim. Gfb'li Sefa tam Musa'nın karakteri ile örtüşüyor. O yüzden yazdım aslında. Fenerbahçe'li olmamasına karşın rant için her şeyi yapmış, kulüp ile taraftarı birbirine sokmuştur. Bir de kulüp üzerinden rant sağlamaya çalışmıştır. Tek amaç paradır. Çok benzer gelmişti. Acaba demiştim. :) Kesinlikle anlaşıldığını düşünüyorum. Hepimizin gölgeleri var, sadece dışarı çıkmayı bekliyorlardır. Hayat insana her zaman bir seçenek sunar. Seçeneğin olmadığını düşündüğümüz zaman bile sunar sadece farkında değilizdir. Değişken bir dünya da değişken bir hayat yaşıyoruz. Kesinliğimiz yok olmayacak da. Bazen bu seçenek yaşamla ölüm arasında bile olur, böyle bir seçimle karşı karşıya kalmamak dileğim olsun. Hem kitap hem de yorumların için teşekkür ederim. Yüreğine sağlık. Çepnilere selam olsun. :)
Bu yorum görüntülenemiyor
Bu yorum görüntülenemiyor
Rahime okurunun profil resmi
Nasıl ki aşk şiiri yazmak için aşık olmaya gerek yoksa ve bir şarkıyı beğenip, beğenmemek için şarkıcı olmaya da gerek yoksa, aynı zamanda bir kitabı eleştirmek için de yazar olmaya gerek yoktur. Gün oluyor Dostoyevsk'i bile yerden yere vurulabiliyor, Goethe'nin bir kitabı için dünyanın en kötü kitabı denilebiliyor. Eleştiri kıstasımız yazar olmak olacaksa burada boşuna inceleme yazıyoruz demektir. Bu kitaba yazılmış eleştirel iki incelemeden birinin sahibi olduğum için yukarıda sarf ettiğiniz bazı sözleri üzerime alındım ve yazma gereği duydum. Olabildiğince objektif yorumlamaya çalıştığım ve yazarın hakkına girmemek için azami dikkat gösterdiğim incelememden dolayı, üstü kapalı şekilde ukala denilmesi kabul edemeyeceğim bir şeydir. Bir okur olarak gördüğüm şeyleri, yazara nezaketimden dolayı yazmasaydım, okurların hakkına girmiş ve okura nezaketsizlik göstermiş olacaktım. Özsaygısı olan her okur benim yaptığımı yapardı.
Murat Ç okurunun profil resmi
Merhaba Rahime Hanım, hoş geldiniz. Öncelikle paylaşımını yapmadığım incelemeleri okumamış olduğumu yani sizin incelemenizi okumadığımı belirteyim. Öncelikle yazdığım yazının sadece 1000k ile ilgili olduğunu düşünmeniz biraz yanlış olmuş. Çünkü dar kalıp düşünmeyen bir insanım. Kitapları seviyorum ve bende uyandırdığı etkiyi hep paylaşıyorum. Yalnız hayat kitaplardan ibaret değil bunu da belirtiyorum. Film, dizi, belgesel izliyorum. YouTube üzerinden günlük ortalama 2 saatlik video izliyorum. Bunları neden yazıyorum? Eleştiri her yerde var, o kadar çok yazı okuyorum ki, insanların eleştirmenin E'sini bile bilmediğini düşünüyorum. Herkes eline kılıç alıp, içerik üreteni, kitabı yazanı, filmi yöneteni delik deşik etmeye çalışıyor. Burada şunu söylüyor insan; HAYROLA? İnceleme içerisinde bence olan kısımların yapıcı olduğunu görmüşsünüzdür. Yıkıcı olmak istersem de olurdum, bu benim tercihim. Bir okurun, eserleri yayınlayanlara neler hissettirdiğini anlamaya çalışmak empati dir. Bir yorum, bir hadsizlik başka bir insana yıkıcı şeyler düşündürtebilir. Sizin nasıl bir eleştiride bulunduğunuzu bilmiyorum. Ben eleştiri yazmak için değil kitapların bana hissettirdiklerini yazmakla ilgileniyorum. Eleştirmek istersem dilimin sivriliğini de biliyorum. Olumlu eleştiri yapabilmek önemli bir kıstastır. Elimize fırsat geçtiğinde ölümüne hançer sallamak bana göre olmayan bir durum. Dostoyevski de Tolstoy da eleştirilir. Bu benim işim değil, insan her şeyi eleştirir ama çok az memnun kalır. Bu doğanın karşısında duramam ama katılmamakla kendime bir seçenek yaratabilirim. Savunamayacağım şeylerden bahis açan birisi değilim. Yazdığım şeyin de sonuna kadar arkasındayım, hatta önünde yürüyor bile olabilirim şu an. Şahsınıza ve sadece buraya özgü bir yorum olarak düşünmeyin, yazdığım şeyler bir çok şeyi kapsar. Ve sadece bu platformu değil, bir çok konuyu ele alan bir yorumdur.
2 sonraki yanıtı göster
Tayfun okurunun profil resmi
Sakallarının ardına gizlenme cümlelerin seni ele veriyor. Yine scrol scrol döktürmüşsün içindekileri tebrik ederim. Kitap ve yazar hakkında bilgim yok, ancak okunmaya değer bulduğuna göre okunulası bir kitap olmalı... Keyifli okumalar...
Murat Ç okurunun profil resmi
Bilgisayarın başına oturunca, kalkasım gelmiyor, yazdıkça yazıyorum. Ama kısa tuttum, bu kısa hali Tayfun kardeşim. :) Yazar içimizde zaten,
Mehmet Y.
Mehmet Y.
:) Ben kitaplarını bilmiyordum, ilk defa okudum, senin de okumanı isterim. Teşekkür ederim bu güzel yorumun için.
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.