Gönderi

164 syf.
·
Puan vermedi
·
5 günde okudu
Kutu Sığınağı
Temel odağını görmek ve görülmek üzerine alan bir roman. Kurgusunun genel özelliği de muğlaklık üzerinde ilerlemesi. Hikâyenin kontrast ayarı yüksek, derin bir fluluk hâkim. Bu anlatımın da yoğun oluşuyla birlikte okuyucuyu zorluyor. Olaylar belirgin bir düzleme oturmuyor. Tam bir şeyleri kafanızda bir yerlere oturttuğunuzu sandığınızda işler tekrardan karışıyor, kartlar yeniden karılıyor, olay ve karakterler farklı noktalara evriliyor. Bu yüzden kurguya en hâkim olduğunuz, olayları en iyi kavradığınız nokta, yeni bir karmaşanın, anlamlandırma sorunsalının başlangıcı demek. O anlamlı kurgu bütünlüğü hiçbir zaman da sağlanamıyor. Sonlara doğru iyice dağılıp küçük parçalara ayrılan hikayeciklerle kurgu tamamlanıyor. Kobo Abe’nin burada başka bir derdi, başka bir önceliğinin olduğunu düşünüyorum. Kurguya bakarsak bazen adeta bir akıl-ruh hastasının penceresinden etrafı gözlemliyoruz bazen de genel bakış açısından duruma bakıyoruz. Hikâye net değil, belki sadece Kobo Abe’de net, belki de onda da net değil ve biz de, onun zihninin flu karmaşasına şahitlik ettik. Kopukluk gördüğüm bu yoğun anlatımda, Abe’nin en büyük amacı (ya da amaçlarından biri) görme ve görülme üzerine bizi düşündürmek, dikkatimizi o yöne çekmek. Kitabın en etkili kısımları da bu minval üzere yapılan felsefenin, akıl yürütmelerin olduğu yerler. Bu yüzden öylesine bir kitap deyip alelade bir esermiş tavrı gösterip geçemiyorsunuz. Etkisi ve özgün bir yanı var. Abe, izleme-izlenilme, gözleme-gözlenilme, dikizleme-dikizlenilme, teşhircilik-çıplaklık mevzularını daha fazla önemseyip üzerinde durduğu için kurgu bütünlüğünü kaybetmeyi göze alıyor. Sonlardaki küçük hikâyecikler, bu önemsenen mevzuları öne çıkarıp üzerine düşündürürken (ve hatta görme-görülme düşünce zincirini bütünlerken) kurguyu daha da parçalı bir hale getiriyor. Kutu-Adam, görülmekten hazzetmeyen ama etrafı izlemek isteyen bir hali simgeliyor. Bunun çeşitli nedenleri olabilir tabi ki. Ancak vardığı sonuç toplumdan soyutlanmak, topluma bir gözlemci olarak ve arzu ettiği kadar katılmak . Bu açıdan kutu bir tür sığınak oluyor. İzlemenin izlenmekten daha tercih edilir bir durum olduğunu genele de dayandırıyor yazar ve “Birini dikizlemek genellikle hor görülür, çünkü dikizlenenin tarafında olmak istenmez. Kesif bakışların arasında kalırsan ve bundan kaçamayacak bir durumdaysan, karşılığında para istemen doğaldır. Sözgelimi, sinema veya tiyatroda seyredenler para verme, seyredilenler de para alma durumundadırlar. Kim olursa olsun görmeyi görülmeye tercih eder” diyerek bakmanın hele de görülmeden görmenin daha cazibeli olduğunu söylüyor. Abe’nin üslubuna da değinelim… Bu okuduğum ikinci Kobo Abe kitabı. Yine kendine has betimlemeleri , gerçeküstü benzetmeleri ve anlatımı olan bir yazar gördüm karşımda. Duyulmayan sesleri duyan ya da çok düşük desibeldeki bu sesleri büyütüp o anda öne çıkaran Abe, benzetmelerini bu seslerle kuruyor. Kumların Kadını’nda da bu böyleydi burada da dikkatimi çekti. Örneğin: “çürük bir dişle hava emmeye benzeyen bir ses duyuluyor”, “Bu, kâğıttan bir maddenin yere düşerken çıkardığı sesinki kadar belli belirsiz bir sesti..”, “Rutubetli bir çadır hışırtısı gibi bir ses çıktı.” “bir pantolonun şemsiye sapıyla sallanmasına benzer sesler çıktı.” gibi. FARKLAR VE BENZERLİKLER Yazar, ele aldığı konular ve anlatım biçimi nedeniyle Kafka’ya benzetiliyor. Kumların Kadını’nda Kafka’nın Dava’sındaki gibi zor ve kuşatıcı bir olayın içine düşmüştü baş karakter. Burada da Kafka’nın böceğe dönüşen karakteri gibi Kutu-Adam’lığa dönüşerek toplumda farklı bir noktaya gelen karakterleri anlamaya, o pencereden dışarıya bakmaya çalışıyorsunuz. Farklı bir başkalaşım olduğu şüphesiz ve bu Abe’nin simgesel anlatımı. Aynı zamanda bir doktor olan yazarın iki kitapta da gördüğüm kadarıyla kahramanları fotoğrafçılık yapan, fotoğrafçılığı seven kişiler ve kurgular hep gazete haberleriyle destekleniyor. Ayrıca buradaki karakterin doktorluk mevzusu da var. İki kitapta da ortak olan diğer şey, bunalım halinde olup toplumdan kaçmaya çalışan karakterleri anlatıyor olması. Bu kitabında ayrıca diğer kitabına göre cinselliğin daha fazla ön planda olduğunu söylemeliyiz. Sonuç olarak, kitabın geneline ve kurguya hâkim olan belirsizlikle herkesin kendince bir sona varması, bir roman sonu bulması mümkün. Bu belki yazarın istediği bir şey belki de bu kısmıyla ilgilenmiyor. Çünkü O, görme ve görülme üzerine düşündürmeyi daha çok ön planda tutuyordu. (6.5/10)
Kutu Adam
Kutu AdamKobo Abe · Remzi Kitabevi · 1993217 okunma
··
399 görüntüleme
Resul Bulama okurunun profil resmi
Emin Hocam, tam beğenip beğenmediğini soracakken inceleme geldi. Uzakdoğu serüveniniz devam ediyor. Biz eşlik edemesek de izlemeye devam edeceğiz. Bir eserde o güne kadar duymadığımız ilginç ve isabetli betimlemeler kullanılması benim de ilgimi çekiyor. Şu an okuduğum kitapta da enteresan betimlemeler var. Ve bunu değerli buluyorum. Takip mesafesini koruyoruz. Kitapla tanıştırdığınız için teşekkür ediyoruz, emeğinize sağlık :))
Emin K. okurunun profil resmi
Beğeni konusu çok başka aslında, ben diğer bir açıdan daha bakıyorum; fayda sağlar mı? farklı bir bakış açısı, vs. katar mı? Bu eserde o vardı mesela. Kişisel beğenime çok hitap etmedi ama geçip gidemedim de. Çünkü içinde ilginç ve dikkate değer kısımlar vardı. Bu kadar dağınık ve yoğun olmasa beğeni konusunda da anlaşırdık ama orada anlaşamadık. Kobo Abe kendine has sesi olan bir yazar, bu en çok seçtiği kurgularda ve benzetmelerinde meydana çıkıyor. Ben de o benzetmeleri düşünüyorum. Mesela bir pantolonun şemsiye sapıyla sallanmasına benzer ses nasıl olabilir? :) Bu ay böyle, bakalım. Benim için de ilginç ve güzel bir yolculuk olmasını umuyorum. Dikkatimi çeken, kayıtsız kalamadığım eserler oldukça da inceleme yazarım inşallah. İlginizden dolayı ben teşekkür ediyorum :))
Resul Bulama okurunun profil resmi
Evet dediğiniz gibi, beğeni konusu daha farklı. Bize ne katıyor ona bakmak lazım. Farklı bir kulvarda ilerliyorsunuz bu ara. Güzel alıntılar çıktı bu kitaptan, devamını bekleriz...
Emin K. okurunun profil resmi
Teşekkürler, yol uzun umarım daha da çok çıkar :)
Nesrin A. okurunun profil resmi
Emin Bey, yazarın ikinci kitabını da okuduğunuza göre Kumların Kadını okunmaya değer, buna biraz düşük puan vermişsiniz :) Seyretme-seyredilme ile ilgili alıntı ilginç olmakla beraber pek benim mantığıma uymadı gösteri sanatları alanında, seyredilmek görülmek göstermek için bekleyen yüzbinler var -tabii kendi istedikleri şekilde. Dikizlenmek sadece o anlamı veriyor sanırım. Kutu adam güzel bir metafor olmuş ama. Elinize sağlık, hiç bilmediğim bir kitaptı.
Emin K. okurunun profil resmi
Ve hatta yarın üçüncü kitabına başlamayı düşünüyorum :) Kobo Abe, farklı bir kafa yapısına sahip. Tümüyle beğenmiyorsunuz belki ama dikkate değer yanları olduğu için kolay vazgeçemiyorsunuz da. Kumların Kadını, kuşatıcı atmosferiyle bence pişman etmeyecektir. Bu kitapta kurgu daha dağınık ve daha yoğun bir anlatım vardı. O yüzden toparlaması da o kadar kolay değil. Ancak kutu içinde gezen ve etrafı küçük bir aralıktan izleyen adamlar ve buradan yürüyen bir izleme-izlenme anlatısı... İşte bu ilginç oluyor. Gözlerin üzerine dikilmesi, kendine dikkatli bakılması durumları bunun için daha geçerli. Bir de herkes o kadar dikkatli bakılmaya alışık olmadığı için bu konuda ayrışanlar yani gösteri sanatında yer alıp görünmekten, seyredilmekten rahatsız olmayanlar bu özellikleriyle hayatlarını kazanabiliyorlar, orada daha çok bunu söylemeye çalışıyor bence. Buradan yola çıkarak genel izleme ve izlenme, bazen yüz yüze gelmeler üzerine düşündüğünüzde farklı düşünceler geliyor aklınıza. Dikizlenmek ve teşhircilik konularına da ufak hikâyeciklerle değiniyor Abe. Burada da eleştirel bir bakış açısıyla düşünmeye yönelik adımlar atıyor. Vakit ayırdığınız için ben teşekkür ediyorum Nesrin Hanım. Eğer fırsatınız olur da Kumların Kadını'nı okuyabilirseniz sizdeki karşılığını da duymak isterim elbette :)
Bu yorum görüntülenemiyor
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.