Ahmet Cemil'in pasifliği, okurken beni epey yormuştu. İnanması güç tercihleri vardı. Korktuğu hareket hali mi daha kötüydü, yoksa kendisini içine bıraktığı o karanlık mı? Onu hiçbir zaman anlayamayacağım. Bazı noktalarda verdiği kararlarla çizilen karakter, benim için gerçeklikten uzaktı. Kimse böyle durmaz, kimse bu kadar susmaz diye düşünmüştüm okurken. Ben de defalarca bırakmanın eşiğine geldim. Fakat dilden dolayı değil, bu pasifliğe katlanırken yorulmaktan.
Dil konusunda o kadar haklısın ki, neredeyse birebir düşüncelerimiz. Okurken kelimelerin dansıyla tebessüm ettim çok yerde. Türk Sanat Musikisi işte bu dedim. Dilde ahenk bu! Ne zaman eski bir eser okusam tebessüm ederim. Çünkü bu modern dünyada kendimi uzaylı gibi hissediyorum. Kelimelerin gücü çok büyük. Fakat insanlar bunu anlamıyor ve kendi dillerini, yeni öğrenmiş bir yabancıdan daha hallice konuşuyorlar. Neden bu hale geldik, nasıl bu hale geldik... Şu kitaplardaki sanat ve derinlik çok başka. Son okuduklarımdan biri Hüseyin Rahmi Gürpınar'ın Tesadüf'üydü. İbrahim bunu beğendin çünkü bu insanda bir ah bıraktı. Onu okurken kahkahalarla zaman zaman sarsılacaksın. Olaylardan değil, Gürpınar'ın betimlemelerinden. Alem adam yahu. Beni çok güldürüyor. Murat Menteş'ten için zihni karnaval yeri gibi derim. Gürpınar da kendi devrinin karnavalını zihninde taşıyan değerli bir kalem. Papersense Yayınları deri cilde basmış. Öyle güzel bir mavi ki. Okurken insan kendisini kat be kat değerli hissediyor. O kitaba dokunmak, hissetmek, bağrına basmak.. Sırf basımı için hepsini alasım var. :) Fakat anlatılan hikaye fahişe bir kadının nelere yol açabileceği. :)
Bu güzel inceleme daha uzun olsun istedim. Hemen bitti. Ellerine sağlık, güzel kitaplarda buluşmak dileğiyle.