Gönderi

Bak nerelere aldın götürdün... Utanmalı, küfretmeli, kendimi öldürmeliyim; bu uzak, mânâsız ve korkunç düşünleri sana nasıl yanaştırabildim diye... Sen ki bir yaşama anıtı olabilirsin. Affet bu “ anıt” lafı soğuk, yakışık almadı. Dur bakalım, bir kelime bulmalıyım. Yaşama rüyası! Bu sefer tutturabildim. Rüya! Ne güzel. Hem de kalemden akan bu sızı kadar gerçek... Evet, nasılsın canım? Dünyamız iyiye, nispi de olsa beraberliğe, hoş görürlüğe doğru hızlandı. Seninle bir sofrada şiirden, evrenleri dar bulan yüreklerimizden, yalana, kötü-haram suların için-için akmasına, budalaca korkulara karşı, çoğu zaman bizi de yoran, umutsuzlandıran çabamızdan açıp, çarpılacak mıyız dersin? Çarpılmak dedim de aklıma geldi. Birinde Güner, Vildan, ben ve öteki, Kuzu’da çekiyorduk. Ay, bazı saf şairlerin övdüğü kadar nefis, deniz efsânevî bir gelin gibi pul pul, ışıl ışıldı.
·
3 görüntüleme
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.