Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gönderi

280 syf.
9/10 puan verdi
·
3 günde okudu
HEPİMİZİN BİR PORTRESİ VAR
Hepimizin bir portresi var, hayali bir portresi. Hepimiz maneviyatımızın yüceldiğini veya alçaldığını hissetmeliyiz. Hiçbirimiz portremize bakmaktan çekinmemeliyiz. Hiçbirimiz Dorian Gray olmamalıyız, bunu lehimize kullanmalıyız... Melek yüzlü bir insan, oldukça yakışıklı ve adı Dorian Gray. Bir de hedonist bir adam var, onun da adı Lord Henry. Bir de ressamımız var, onun adı da Basil Hallward. Bir gün ressam Basil'in arkadaşı Lord Henry Basillerde iken Dorian Gray geliyor ve Lord Henry Dorian'a kendi hedonizmini aşılıyor. Peki Lord Henry'nin hedonist olduğunu nereden anlıyoruz? Bu çok açık, bu alıntılardan ve daha birçok sözden anlıyoruz. ''Güzellik de bir tür dehadır, hatta dehadan daha yücedir çünkü açıklama gerektirmez.'' (s. 35) ''Yepyeni bir hedonizm: İşte yüzyılımıza gerekli olan bu.'' (s. 36) Bu arada da Basil Dorian'ın portresini yapıyor. Dorian bu kanındaki hedonizm ile portreye bakıp şunu diyor: “Ne hazin şey! İhtiyarlayıp çirkinleşeceğim, iğrenç olacağım. Oysa bu resim sonsuza dek genç kalacak. Şu haziran günündeki yaşından öteye hiç gitmeyecek... Öbür türlü olabilseydi! Sonsuza dek genç kalan ben, ihtiyarlayansa şu resim olsaydı! Bu uğurda... Bu uğurda her şeyimi verirdim! Evet, koca dünyada vermeyeceğim hiçbir şey yok! Ruhumu bile satarım bu uğurda!” (s. 39) Satıyor da Dorian ruhunu. Bundan sonra hiç yaşlanmıyor, ruhu çürüyor. O her ne kötülüğü yaparsa yapsın ona hiçbir şey olmuyor, sadece portre gaddar oluyor, portre pislik içinde yüzüyor, portre yaşlanıyor. Kendisi diri kalıyor. Hedonizmde önemli olan bu ya! ''Portrenin yüzünden kan çekilip geride tebeşirle çizilmiş kurşun gözlü, solgun bir maske bıraktığında o hâlâ delikanlılığın çekiciliğini ve büyüsünü koruyacaktı. Onun güzelliğinin tek bir çiçeği bile solmayacaktı. Canlılığının tek bir nabız vuruşu zayıflamayacaktı. Antik Yunanlıların tanrıları gibi gürbüz, kıvrak ve kıvançlı kalacaktı o! Tuval üstündeki renkli görüntünün başına gelenlerin ne önemi vardı? Dorian güvenlikte olacaktı ya. Bu, her şey demekti.'' (s. 135) ''O mor cenaze örtüsünün altındaki boyalı yüz isterse hayvanlaşabilir, hantallaşıp murdarlaşabilirdi. Kime ne? Hiç kimse göremeyecekti ya! Dorian’ın kendisi de görmeyecekti. Ruhunun iğrenç çürüyüşünü ne diye seyretsin? Gençliğini koruyacaktı ya, bu ona yeterdi.'' (s. 154) Belki de Dorian'ı suçlamamamız lazım. Belki de kendimize sormamız lazım, biz de bu portreye sahip olsaydık kendimizi günahların, hedonizmin eline verir miydik? Çoğumuz verirdik belki, belki de vermezdik. Düşünmesi bile korkutucu değil mi? İşte Oscar Wilde bize düşünmemiz için Dorian'ı oluşturuyor, günahlarımızdan düşünerek arınmamızı sağlıyor. Fakat Dorian ruhun, dehanın ve kendinin bilincine varmanın, güzellikten çok daha değerli, çok daha önemli olduğunu çok geç anlıyor. Anlayınca da iş işten geçmiş oluyor... Belki de Lord Henry'nin suçuydu bu? Belki de Dorian'ın ruhu temizdi. Ruhu başta zaten temizdi, içindeki gaddarlığı Lord Henry ortaya çıkardı. Ne diyor Dostoyevski
Kumarbaz
Kumarbaz
'da: ''İnsan, yaradılıştan gaddardır. Acı çektirmeyi sever.'' Belki de bu gaddarlık buradan geliyor: ''Çevresine bakınırken, yapayalnız geçmiş çocukluğunun her dakikasını yeniden yaşar gibiydi.'' (s. 154) Geçmiş yalnızlıktan kaynaklanan insanlığa nefret, kin, gaddarlık, zevk ve sefa düşkünlüğü, hovardalık sonrasında Lord Henry ile ortaya çıkıyor. Peki Lord Henry güzel konuşmasına rağmen neden yeterince engin bir bilince sahip değil? ''Lord Henry omuz silkerek, “Dünyada her şeye karşı anlayışlı davranabilirim, acı çekmek dışında,” dedi. “İşte buna anlayış gösteremem. Gereğinden fazla çirkin, feci, üzücüdür. Çağımızın acıya karşı gösterdiği yakınlıkta son derece hastalıklı bir şeyler var.'' (s. 57) Ne diyor Dostoyevski
Suç ve Ceza
Suç ve Ceza
'da: Acı, engin bir bilinç ve derin bir yürek için gereklidir.'' Lord Henry diyor ya Dorian'a: “Senin gibi kişiler –yaşamın güneş ışınları– ağır suç işlemezler, Dorian.'' (s .70) Halbuki Dorian neler yapıyor, neler! Bilmiyoruz işte, güzelliğe aldanıyoruz. İnsanların içini çözümlemeye çalışmıyoruz, onların dış görünüşüne bakıyoruz. Basil'e geçelim biraz. Basil neden Dorian'a şunu diyordu: ''Benim için sanatımın tümü o demek artık.'' (s. 21) Çünkü o saf, temiz Dorian'ı seviyordu. Dorian'ın ruhunu seviyordu, o temiz, el değmemiş ruhunu: ''Maddi, dünyevî şeyleri kıskanmaya kalkışmıyorsun, değil mi? Sen ki onların hepsinden daha üstünsün.” (s. 40) Dediğim gibi Dorian güzelliğin ve hedonizmin hayatımızda çok fazla önem arz etmediğini çok geç öğrendi. Bu arada da resmi Basil'e gösterdi: “İdealini göremiyor musun resimde?” Dorian acı acı sordu. “İdealim, dediğin gibi...” “Benim değil, senin dediğin gibi.” “Hiçbir kötülük, hiçbir günah karışmamıştı ona, utanılacak hiçbir yönü yoktu. Sen benim gözümde öylesine bir idealdin ki bir daha asla bulamayacağım. Oysa bu bir iblisin yüzü.” “Benim ruhumun yüzü bu.” (s.196) Ve insanlarda olduğu gibi Dorian da kendi pisliğini gören birine karşı kin, nefret duydu. Halbuki Basil onu ne kadar seviyordu! Bir insanı temiz ruhundan dolayı sevenler azdır, fakat o seviyordu. Tıpkı
Martin Eden
Martin Eden
'ın Ruth'un o temiz, bilgin, burjuva olmayan ruhunu sevdiği gibi. Fakat olan oluyor... ''Dünyanın büyük olayları insanın beyninde oluşur, diyenler vardır. Dünyanın büyük günahları da beyinde, yalnızca beyinde oluşur. '' (s. 31) Dorian'ın da kafası karmakarışık, her pisliği düşünüyor. Unutmak için uyuşturucu dahil tüm sefahatleri deniyor, kendini aptallaştırıyor. Bu kendi kendinden kaçmak için sefahat ortamlarına dalma isteğinden dolayı Dostoyevski'nin
Ecinniler
Ecinniler
'indeki Nikolay Vsevolodoviç'e benzemiyor mu Dorian? Velhasıl günler, aylar geçiyor, o yaşlanmıyor. Aklına bu geliyor, fakat çok geç ayırdına varıyor: ''Oysa güzelliği salt bir maske olmuştu onun için, gençliği bir hokkabazlık. Zaten en iyi anlamıyla bile, gençlik neydi. Yeşil, ham bir çağ, sığ duygularla, hastalıklı düşüncelerle dolu bir dönem. Neden gençliğin üniformasını taşımıştı sanki? Gençlik onun felaketi olmuştu.'' (s. 271-272) Bundan sonra da ruhuna bıçağı saplıyor. Aslında Oscar Wilde bize Dorian ile dünyanın ne kadar kirli bir yer olduğunu açıklıyor; insanlara karşı bir hiciv bu kitap. Bizi, bize anlatıyor. Dünya güzel fakat insanlar kirletiyor dünyayı. Dünyanın ruhu, yani insanlar kirleniyor. Halbuki dünyanın dış görünüşünde bir şey yok. Fakat insanlar çürüyor, insanların ruhu çürüyor... Kitap bitince Shakespeare'in
Macbeth
Macbeth
'indeki şu dizeler geldi aklıma: ''Gökler kızmış insanoğlunun ettiklerine, Yıkacaklar neredeyse kanlı dünyasını. Saate baksan gündüz şimdi: Ama karanlığa boğulmuş göğün lambası. Ya gecenin zaferi bu, Ya da gün utanıyor doğmaktan. Karanlıklar sarmış dünyanın yüzünü Diri aydınlıklar öpecekken.'' Faydam dokunduysa ne mutlu bana. Keyifli ve verimli okumalar.
Dorian Gray'in Portresi
Dorian Gray'in PortresiOscar Wilde · Can Yayınları · 201872,7bin okunma
··
126 görüntüleme
Ambrosia okurunun profil resmi
Hazlar peşinde koşmak bizlere kısa süreli mutluluklar sağlar ancak, ayrıca 'dünyamızda' sürekli mutluluğun peşinde koşmak da anlamsız, acıdan kaçamayız hedonist olmak bize hayal kırıklıklarından başka birşey getirmeyecektir. Mutluluğu elbette aramalıyız ancak yaşama amacımız bundan ibaret olmamalı takdir edersiniz ki, harika bir yorumlama emeğinize sağlık.
Fëanor okurunun profil resmi
Teşekkürler. Okuduğunuz, yorumladığınız için ben teşekkür ederim. Sonda dediğim gibi: Faydam dokunduysa ne mutlu bana. Demek ki yazılarım doğru yerlere ulaşıyor. :)
Yorum yapabilmeniz için giriş yapmanız gerekmektedir.