Edebiyat teorisyenleri bazı yazarlarla ilgili şu soruyu sormuştur: Yazar, nevrotik olduğu için mi eser verir yoksa eser verdiği için mi nevrotik olur? İşte Sartre bu kategoride değerlendirilebilecek bir yazardır. Çünkü onun hastalığı -bulatısı- eserini yazmaya teşvik etmiş olabilirdi. Sartre, gerçekten de, kendinde bir şeylerin yanlış gittiğini biliyordu fakat anlamını bulabilmek için bu eseri kaleme aldı. Onun zekâsı aynı zamanda bulantısı oldu. Artık diğer insanlar gibi düşünemiyor, hareket edemiyordu. İnsanlardan ve nesnelerden bağlantısı yavaş yavaş kopmuştu. Bu durum akıllara şu tabiri getirdi: Delilik, insanın nesnelerle bağlantısının kopmasıdır. Sartre tam bir deliydi ve eşyaya olan bağlantısı neredeyse yok olmuştu. Örneğin: " Ama beyaz sayfalara bakar bakmaz durakladım. Kâğıtların görünüşü duraklatmıştı beni. Kalemim elimde, bu göz kamaştırıcı kâğıdı seyretmeye koyuldum. Öylesine sert ve uzağı görücü; öylesine burada bulunan bir şeydi ki! Şimdi'den başka bir şey yoktu onda. Üzerine biraz önce yazdığım sözcükler kurumamıştı daha, ama artık benim olmaktan çıkmışlardı." (Syf 145) Burada çok açık ve net bir şekilde, nasıl olduysa, nesneden (kâğıt) kopuşu görülür. Sonra yazar nevrozun -bulantının- onu nasıl sardığını anlatır. Deliliğin onu nasıl sardığını anlatır: "Üşüyorum, bir adım atıyorum, üşüyorum, bir adım, sola dönüyorum, sola dönüyor, sola döndüğünü düşünüyor, deli, deli miyim?" (Syf 154) Sartre, bu dünyaya başka bir gözle bakıyordu her zaman. O yüzden de Sartre'ın bulantısı onun tanınmış bir yazar olmasını sağladı.