Annem, "Güllerin dikenleri de vardır, benim karanlık çiçeğim. Sırf hassas göründüğü için bir şeyin güçsüz olduğunu düşünmemelisin. Dünyaya cesaretini kanıtla" derdi.
'Övgü ve itiraz -gün ışığı ve gölge- bir akrebin kaçışı ve bir bülbülün şarkısı.'
İlk kız kardeşin onun hakkındaki tanımları hiç bu kadar doğru gelmemişti.
'Denizin nefesi ve bir kasırga bombardımanı. Tüm bu ifadeleri bir arada kullanabilir misin?'
Hayır. Ben yapamazdım.
- "O kadar kan görmen hoşuma gitmiyor zaten. Kadınların hassas tabiatına göre bir şey değil."
+ "Öyle mi? Tıp sözlüğünün neresinde bir kadının böyle şeyleri kaldıramayacağı yazıyor acaba?
Bir kadının ruhunda erkekte olmayan ne olabilir?" diye karşı çıktım ona.
+ " Senin için buharla çalışan çelik makinelerle doluyken, benim iç organlarımın pamuklar ve yumaklardan oluştuğunu bilmiyordum açıkçası"
Çocukların yatma saati geldi,” dedi.
Böyle söylerken yüzümüze bakıyor, ama
bu gece aramızda çocuk olmadığını biliyordu. Hepimiz büyüktük. Küçük küçük parçalarla, aynı üzüntüden payını alan büyük ve üzgün kişiler.
Yalnız kalmaktan korkuyorlardı; şeytanların üşüştüğü karanlıktan, pot kırmaktan, Tanrı'nın yargısından, başkalarının ne diyeceğinden, her şeyi cezalandıran mahkemelerden, risk alıp yenilgiye uğramaktan, kazanıp başkalarının kıskançlığına katlanmak zorunda kalmaktan, sevip de reddedilmekten, maaşına zam istemekten, bir daveti kabul etmekten, bilmediği yerlere gitmekten, yabancı bir dili konuşamamaktan, başkalarını etkileyememekten,
yaşlılıktan ve ölümden, hatalarıyla göze çarpmaktan, meziyetleriyle göze çarpamamaktan, ne hatalarıyla ne de meziyetleriyle göze çarpmaktan.
Korku, korku, korku.
Yaşam, giyotinin gölgesinde bir terör rejimiydi.
"Bak, dinle beni" dedi Furi.
"Sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. Hiçbir zaman adalet vadetmedim.. Hiçbir zaman huzur ya da mutluluk vadetmedim.
...
Ben sana yalanlar vadetmedim hiç. Kusursuz, güllük gülüstanlık bir dünya masalı koca bir yalandır... üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer olur!"