Fin halkı bu "Şeytanın Şekerliklerini" bahçelere ve parklara dönüştürdüler. Taşların üzerine verimli toprak getirip döktüler; ağaçlar, çiçekler yetiştirdiler.
Bütün harikulâdelikleri önümüze olağan bir sergi, bir yaygı gibi uzatan Yaratıcı, bizden, sürekli olarak, olağanüstüne dikkat etmemizi istemektedir. Sürekli olarak, fevkalâdenin duygusunu taşımamız gerekmektedir.
İnsan yaratılmış, sonra yüceltilmiş, sonra imtihan için, ruh pişsin ve olgunlaşsın diye madde aslına döndürülmüş, ondan ruh aslına yönelmesi istenmiş, bu yönde göstereceği bütün çaba desteklenmiştir. Ama insan, madde aslının dolaylarında ruh aslını unutur ve tekrar temelli yücelmeye niyetlenmezse, maddeden de öteye fırlatılır. Aşağıların aşağısına düşürülür. Ama bir kere de yüceye yöneldi mi ona bütün kapılar açılır. Mucizeler ülkesinin kapıları. Melekler de onun yardımcısıdır. Zaman bile şuurlanır. Ve insan Ashâb-ı Kehf gibi mağaradan çıkar. Uykunun şartları yerine uyanıklığın dinamik kanunu geçmiştir. Sen artık sende değilsin. Senden senlik gitmiştir artık. İçin bir başka özle dolmuş. Seni senden boşaltarak yeniden saf bir özle doldurmuşlar. Sen kendi kendine sorarsın:" Ay! O ben miydim? Ay! O kadar düşmüş müydüm? Ve bu ben miyim? Ne kadar hafifledim. Bütün ağırlıklarım geride kaldı sanki." Böyle böyle, artık geriye bile dönüp bakmayacak bir uzaklığa kadar gidersin. Ve o uzaklık asıl yakınlıktır.
Söz bitmiştir. Aşktır gönlün alınteri. Bu alınterinin sözü geçerlidir artık.