Evet, ömrün sadece beş mevsimi vardır: aşk, hasret, yalnızlık, vuslat ve hüzün.
Sahi, sen hangi mevsimdesin?
Aşk, zamanın gönül rengine boyandığı mevsimde misafir olur gönül ülkesine. Aşk, aklın bedenden firar eylediği mevsimdir.
Hasret, ıssız yolların dikenlerini sevda ve sohbetin ezgileriyle ayıklama uğraşı, dönmeyeceklerini bile bile gidenleri beklemektir.
Hasret ki, yolların yorgun yüreklere yüklediği gam, gönül yurdunu vakitsiz kuşatan akşamdır.Hasret ki yolların yolculara geçit vermediği mevsimdir.
Yalnızlık, tutsaklık zincirinin gönül kuşunun ayaklarına dolandığı andır. Öyle yaman bir zamandır ki bu, gönül bahçesinin bütün renklerinin siyaha dönüştüğü mevsimdir.
Vuslat, aldanıştır. Ruhların bedenleri imkânsızın peşinde yorduğu mevsimdir. Çöl Mecnun’dan, dağ Ferhat’tan, Kerem ateşten ve gam gönülden ne zaman ayrıldı ki…
Hüzün, bütün duyguların birbirine karıştığı ve akılla gönlün kıyasıya yarıştığı bir kavşaktır ki ona varan bütün yollar ıssız, bütün yolcular yaralı ve bütün selamlar buruktur.
Yürüyorum ama ayağım yere basmıyor, saydamlaşmışım gibi. Gelecek hakkındaki tasarılar da suya düşüyor. Geçmiş de yitiyor. Bencillik de değil kendinizi kaptırdığınız duygu. Çünkü artık kendinizi de düşünmediğinizi biliyorsunuz. Başkalarını mı düşünüyorsunuz, onların kaygısını mı besliyorsunuz içinizde? O da değil. Yalnızca mekândan, dünyadan, çevrenizden bir uzaklaşma hali. Yeniden kendinize gelmeniz için bir şeyle sarsılmanız gerek. Çok güçlü bir şey olmasa da olur o şey...
Başkalarını çok kolay yargılayabilen insan karakteri belirli bir psikolojiye aittir.Muhtemelen kendine dair çok temel bir meselesi vardır ve ona kördür.Kendinize kör olduğunuz zamansa, başkaları hakkında ekstra ilgi geliştirirsiniz.