Ey can dostum, vefalı sevgilim,
Sana bıkkınlık verdiyse sözlerim
O her zamanki iyilikseverliğinle
Susturma bu inleyen ruhu, dinle!
Hayatın bütün gürültüsü dinle bile,
Düşmez bu zavallı rùh, ümitsizliğe.
Olmazsa da zemin, zaman müsait;
Feryat etmen için gökyüzü müsait!
Gönder bana sen de neyse derdin...
Hatırlıyor musun bir zaman ne derdin?
Geleceği hiç hayal etmeyelim!
Gel sohbete dalıp dertlrşelim!
Hayatın devirleri perde perde...
Allah bilir ne var ilerde.
Gönder bana sen de neyse derdin...
Yâdında mı bir zaman ne derdin?
Müstakbeli almayıp hayâle!
Gel biz dalalım bu hasbıhâle!
Edvâr-ı hayât perde perde...
Allâh bilir ne var ilerde.
Sayfa 106 - Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2021Kitabı okudu
Ey tâir-i nâz-ı sidre-pervâz,
Kalbimde olaydın âşiyan-sâz;
Bir başka terâne gûş ederdin,
Rûhum gibi sen de cûş ederdin.
''Ey naz içinde Sidre'ye uçan bülbül
Kalbimde yapsaydın yuvanı;
Orada bir başka nağme duyardın,
Sende ruhum gibi coşardın.'' 🕊✒
Yâdında mı bir zaman ne derdin?
Müstakbeli almayıp hayâle!
Gel biz dalalım bu hasbihâle!
Edvâr-ı hayât perde perde...
Allah bilir ne var ilerde.
(Hatırlıyor musun bir zaman ne derdin?
Geleceği hiç hayal etmeyelim!
Gel sohbete dalıp dertleşelim!
Hayatın devirleri perde perde...
Allah bilir ne var ilerde.)
yazar, bir ramazan akşamı, bir arkadaşiyle birlikte görmeğe gittiği «Direklerarası»nı, «Hasbihal» başlıklı imzasız bir yazısında şöyle anlatıyor:
(...) Anadolu kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesi yaparken yabancı işgali altında bulanan İstanbul kadını özgürlüğünü ilân etmiş! Bir takım kadınlar yatak odasındaki kıyafetlerle sokağa dökülmüşler. Gözlere çekilen sürmeler, dudaklara sürülen kırmı-zılar, yüzlere sıvanan pudralar ta karşıdan fark olunuyor. Tuvaletli zülüfler şakaklara dökülmüş, başlarda şapkadan başka bir nesneye benzemeyen bir şey! Enseler, kollar, göğüsler baştan başa çıplak. Uçları dizlerde sona eren kısa mantolar. Dizlerden aşağı şeffaf çoraplar... Altın, elmas bilezikli kollar va kocasının, yahut yabancı bir erkeğin koluna sarılmış. (...) - Şimdi seni tiyatroya götüreceğim göreceksin ki orada da kadın, erkek localarda birlikte oturuyorlar. Bu mantolar da çivilere asılıyor. (...) Kadıköy ve Tepebaşı tîyatrolarında ise localardan başka koltuklarda, sandalyelerde de erkeklerle yanyana oturuyorlar. Bunun daha ilerisi var: birahanelerde beraber içenlere ne diye-ceksin?...
(Sebilürreşad 1923 c XXI. sayı 523-529.1
Yâ Nebî, şu hâlime bak!
Nasıl ki bağrı yanar, gün kızınca, sahranın;
Benim de ruhumu yaktıkça yaktı hicranın!
Harîm-i pâkine can atmak istedim durdum;
Gerildi karşıma yıllarca ailem, yurdum.
“Tahammül et!" dediler... Hangi bir zamana kadar?
Ne bitmez olsa tahammül, onun da bir sonu var!
Gözümde tüttü bu andıkça yandığım toprak;