İslâm dünyasında hem mensup olduğumuz din, hem de sahip olduğumuz maddî imkân ve değerler hakkında bilgi ve bilinç eksikliği var. Bu yüzden faydalıyı, güzeli, hakikati ötekilerde arıyoruz.
Ötekiler (başka dinlere ve uygarlıklara mensup veya dinsiz olanlar) sağlam bir ahiret imanına sahip değiller. Bu yüzden bütün varlıklarını dünya hayatına adamış bulunuyorlar. Bizim ise sağlam ve asıl hedef olan bir ahiret imanımız var. Fani ve kısa olan dünya hayatına ayırdığımız hayatımız ile ebediyete ayıracağımız hayatımız arasında uygun bir denge kurmamız gerekirken ötekiler gibi dünyaya yönelmişiz. Ama işin garibi şu ki, bunu da ötekiler kadar bilmiyoruz. Teknolojiyi kullanan ötekiler bize hakikati değil, istedikleri hayali, düşü gösteriyorlar, biz bunun farkında olmuyor, rüya âleminde yaşıyoruz.
Mümin isek her an’ımız Allah’ı zikrederek (anarak, hatırda ve şuurda tutarak) geçmesi, dünya işlerinin O’nu unutturmaması gerekiyor, ama biz her an her yerde hazır ve nazır olan Mevlâ’nın farkında olmadan ve farkında olmayanlar gibi yaşıyoruz