Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Cebrail
چون ز بیم و ترس بیهوشش بدید * Çün zibîmu ters bihûşeş bedîd جبرئیل آمد در آغوشش کشید Cibril âmed der âğuşeş keşîd احمد ار بگشاید آن پر جلیل ** Ahmedâ er bikûşâyed ân perr-i celîl تا ابد بیهوش ماند جبرئیل Tâ ebed bîhuş mâned Cebrâil Cebrail Mustafa'yı korkusundan baygın bir halde görünce kucakladı, bağrına bastı. Hazreti Ahmet eğer o ulu ve yüce kanadını açsaydı Cebrail, ebedi olarak kendisinden geçip giderdi. youtu.be/fj-HFbSozH0 *masnavi.net/2/25/tur/4/3770 **masnavi.net/2/25/tur/4/3800
3770-3805. beyitler
Sevgilim! Ab-ı hayat senin yüzündeki bir damladır. Geceleri gökyüzünde dolaşan, Nur saçan Ay, Senin yüzünün pırıltısının bir eseridir. Ben; 'Bu uzun gecede Ay ışığı istiyorum' dedim. Düşünmedim ki o gece, Senin siyah saçlarının karanlığı Ay ışığı ise senin yanaklarındır. Mevlânâ Celaleddin Rumi
Sayfa 179
Reklam
800 syf.
10/10 puan verdi
·
1085 günde okudu
Hergün okumaya çalışıyorum. Hergün olmasa da iki güne bir. İki güne olmasa üç güne bir mutlaka mesneviden birkaç beyit, birkaç sayfa okuyorum. Hazreti Pir, asırlara hitap eden bir kitap bıraktı. Ve düşünceleri, daha öteye de ulaşacak. "Kendini bilen Rabbini bilir" ise mesnevi bize bu konuda çok şey öğretiyor, öğretmeye de devam edecek.
Mesnevi-i Şerif
Mesnevi-i ŞerifMevlana Celaleddin-i Rumi · Timaş Yayınları · 20143,484 okunma
Şefkatin Işıklı Sarayı
Sevgilim! Ab-ı hayat senin yüzündeki terden bir damladır. Geceleri gökyüzünde dolaşan, Nur saçan Ay, Senin yüzünün pırıltısının bir eseridir. Ben; 'Bu uzun gecede Ay ışığı istiyorum' dedim. Düşünmedim ki o gece, Senin simsiyah saçlarının karanlığı Ay ışığı ise senin yanakların... Mevlana Celaleddin Rumi
Sayfa 179Kitabı okudu
- Ben her cemiyette, her mecliste inledim, durdum. Bedhal -kötü huylu- olanlarla da, hoşhal -iyi huylu- olanlarla da düşüp kalktım. Hazreti Mevlâna, bir gazelinde: “Hayırlı bir iş için dünya hapishanesinde kaldım. Yoksa zindan nerede, ben nerede? Kimin malını çalmışım?” diyor. Menşe-i ezelîden ayrılmış, hak-i süfliye getirilmiş, tedricen terakki ederek fena ve beka mertebelerine vasıl olmuş, sonra halkın irşadı vazifesiyle mahvden sahve icra olunmuş zevat-ı kiram, böyledir. Onlar, düşmüşleri kaldırmak, gaflette olanları uyandırmak, nefs-ü heva eserilerini kurtarmak vazifesiyle mükelleftirler. Hasb-el vazife, her yerde görünürler, salihler ile de, fasıklar ile de görüşürler. Hatta fisk-u fücur erbabıyla daha ziyade meşgul olmak isterler. Nitekim Hazreti Mevlâna da beyt-i şerifinde “Bedhalan”ı, “Hoşhalan”a takdim ile buna işaret etmiştir. Çünkü fasıklar, salihlerden ziyade, tembih ve ikaza muhtaçtır. Ariflerden birinin: — Ya Rabbi! Kötülere merhamet et. İyilere zaten lütfetmiş, onları iyi yaratmışsın, dediği Gülistan kitabında yazılıdır. Merhum Mehmet Akif’in bir münacatındaki şu beyit ne kadar güzeldir: Müminlere imdat yetiş merhametinle, Mühidlere lakin daha çok merhamet eyle!
241- Bir bakkal ve onun bir tutî kuşu vardı. Güzel sesli, yeşil renkli ve söz söyler bir hayvandı. Tuti, papağan gibi bazı kuşların ufak tefek söz söyledikleri malumdur. Fakat onların o sözleri söylemeleri, anladıklarından değil; işittikleri sesi taklit etmek kabiliyetinde olduklarındandır. Bu kuşlara söz öğretmek için kafeslerine bir ayna koyup aynanın arkasından söz söylerlermiş. Tuti, aynada aksini görünce onu başka bir tuti sanır, işittiği sözü o söylüyor zannıyla taklit edermiş. Bu münasebetle Hafız Şirazî: “Beni tutî gibi ayna karşısına koydular. Üstad-ı Ezelî her neyi söyletiyorsa onu söylüyorum.” demiştir. Fatih’in küçük ve talihsiz oğlu Sultan Cem’in bir tutisi varmış. Kendisine öğretilen “Allahü yensur Cem” duasını tekrarlar, dururmuş. Cem’in vefatında bu hayvanı Bayezid aldırtmış. Onun karşısında -yine öğretilmiş olan- “Allahü yerham Cem” duasını etmiş. Şarkta tutilerin konuşması hakkında mübalağalar yapılmış, hatta “Tutîname” isimli kitaplar yazılıp, onlara hikâyeler söyletilmiştir. Hazreti Mevlâna bahsettiği tutiye dair vasıfları da, o mübalağalara göredir.
Reklam
Gonyalı: جولقيى سر برهنه مى گذشت - با سر بى مو چو پشت طاس و طشت 256- Başı çıplak bir derviş geçti ki, kafası, tas ve leğen gibi cascavlaktı. طوطى اندر گفت آمد در زمان - بانگ بر درويش زد كه هى فلن 257- O sırada, tutî de dile geldi ve: “Ey falan!” diye dervişe seslendi. از چه اى كل با كلن آميختى - تو مگر از شيشه روغن ريختى 258- “Ey kel! Neden
Gonyalı: “Şir” kelimesi, Farisi’de hem arslan, hem de süt manasına gelir. Şir-i alem: Sancak arslanı. Şir-i mader: Ana sütü terkiplerinde olduğu gibi. Şir-i alem: Sancaklardaki aslan şekli manasını ifade etmekle beraber, bizim “Gemi aslanı” mealinde de kullanılır. Hülasa, şir kelimesinin delalet ettiği şeyler, bambaşka ve ayrı ayrıdır.
Sonra da, “Her gün oruç tutan, oruç tutmamıştır” buyurdu ve bunu üç defa tekrarladı. Yine Sahih-i Müslim’de deniliyor ki: Sallallahü Aleyhi Vesellem Hazretleri’nin savm-i visalden men etmesine karşı, ashaptan biri, “Ya Resulullah, sen aralıksız oruç tutuyorsun ya” dedi. Aleyhissalat Efendimiz: “Hanginiz benim gibisiniz? Ben Rabbimin indinde
“Vaktaki Musa, tayin ettiğimiz vakitte Tur’a geldi, Rabbi ona ilahî sözünü söyledi. Musa: Ya Rabbi! Bana kendini göster, seni göreyim dedi. Cenab-ı Hakk: Sen beni hiçbir vakit göremezsin, buyurdu.” Ehl-i sünnet uleması, beşer için Allah’ı görmenin mümkün olduğunu Hazreti Musa’nın rüyet talebi ve “Ayın on dördüncü gecesi kameri gördüğünü gibi Rabbinizi göreceksiniz” hadisi ile istidlal etmişlerdir. Mutezile ise, “Len terani” sigasının tekid-i nefy-i istikbal olmasından, Allah’ı görebilmek muhaldir, neticesini çıkarmışlardır. Urefa-yı sofiye indinde, iki cihetin anlayışı da birer cihetten doğrudur. Yani rüyetullah mümkündür, fakat insanın varlığı ve benliği baki oldukça, o şerefe nail olma imkânı yoktur. Nitekim Kelam-ı ilahîde, “Len terani”, yani “Sen, sen oldukça, sende senlik bakiyesi bulundukça, beni ebediyen, asla ve kat’a göremezsin” buyrulmuştur. Böylece ince ve muğlak bahislerin ilim ve akıldan ziyade, zevk ile anlaşılabileceğini hatırdan çıkarmamalıdır.
Reklam
Sure Ali İmran ayet 92 “Siz, sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcayıncaya kadar asla iyiliğe ermiş olmazsınız. Her ne infak ederseniz şüphesiz Allah onu bilicidir” ayetinde sarahaten beyan buyrulduğu üzere, Allah’ın rızasına nail olabilmek için, o uğurda fedakârlık edilmek, sevilen şeylerden onların infakı suretiyle vazgeçilmek
Senden ednayı görüb şükr ile demsaz olmak, Senden âlalara rişkeylemenin merhemidir! Şeyh Sadi Kuddise sırruhu, bir seyahati esnasında, pabuçsuz bulunuyor, yalın ayak yürüdüğüne canı sıkılıyormuş. Sonra, ayakları kesik birinin dizleriyle süründüğünü görmüş, kendisinin yalnız pabucu olmadığını şükretmiş. Fakat insanların pek çoğu, bu hakikati anlamak istemez, beşerî ihtiyacından çok fazla heves peşinde koşar. İhtirası, ihtiyacıyla nispet kabul etmeyecek derecelere varır. İşte bu gaflet ile onun faydasızlığını anlatmak için Hazreti Mevlâna, “Faraza bir denizi, bir kâseye döksen ne kadar su sığar?” diye soruyor ve “Servetin deniz gibi de olsa, ondan istifaden, mideni bir günlük dolduracak miktardan ibarettir” cevabını veriyor
225- Sen de ey salik! Hazreti İsmail gibi o vasıtanın ve onu vasıta kılan Allah’ın hükmü huzurunda baş eğ! Kahır ve celal kılıcı önünde sevine sevine can ver. Hazreti Mevlâna bu beyt ile Saffat suresindeki şu ayetlere işaret ediyor: Sure Saffat ayet 101–105 “Biz de ona çok uysal bir oğul müjdesini verdik. Artık o(oğul İbrahim’in) yanında
298 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.