Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Madem bir hâkimiyet-i mutlaka hakikatı vardır, elbette şirkin hakikatı olamaz. Çünki لَوْ كَانَ ف۪يهِمَا اٰلِهَةٌ اِلَّا اللّٰهُ لَفَسَدَتَا âyetinin hakikat-i kàtıasıyla; müteaddid eller müstebidane bir işe karışsalar, karıştırırlar. Bir memlekette iki padişah, hattâ bir nahiyede iki müdür bulunsa; intizam bozulur ve idare herc ü merc olur. Ayet-ül Kübra - 116
Evet insan evvelâ nefsini sever. Sonra akaribini, sonra milletini, sonra zîhayat mahlukları, sonra kâinatı, dünyayı sever. Bu dairelerin herbirisine karşı alâkadardır. Onların lezzetleriyle mütelezziz ve elemleriyle müteellim olabilir. Halbuki şu herc ü merc âlemde ve rüzgâr deveranında hiçbir şey kararında kalmadığından bîçare kalb-i insan, her vakit yaralanıyor. Elleri yapıştığı şeylerle, o şeyler gidip ellerini paralıyor, belki koparıyor. Daima ızdırab içinde kalır, yahut gaflet ile sarhoş olur. Madem öyledir, ey nefis! Aklın varsa, bütün o muhabbetleri topla, hakikî sahibine ver, şu belalardan kurtul. Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemal ve cemal sahibine mahsustur. Ne vakit hakikî sahibine verdin, o vakit bütün eşyayı onun namıyla ve onun âyinesi olduğu cihetle ızdırabsız sevebilirsin. Yoksa muhabbet en leziz bir nimet iken, en elîm bir nıkmet olur.
Reklam
Kalpteki hastalıkların teşhisi ve devası için elzem
Evet insan evvelâ nefsini sever. Sonra akáribini, sonra milletini, sonra zîhayat mahlûkları, sonra kâinâtı, dünyayı sever. Bu dairelerin herbirisine karşı alakadardır. Onların lezzetleriyle mütelezziz ve elemleriyle müteellim olabilir. Halbuki şu herc ü merc alemde ve rüzgar deverânında hiçbir şey kararında kalmadığından biçâre kalbi insan, her vakit yaralanıyor. Elleri yapıştığı şeylerle, o şeyler gidip ellerini paralıyor, belki koparıyor. Daima ızdırap içinde kalır, yahut gflet ile sarhoş olur. Mâdem öyledir, ey nefis! Aklın varsa, bütün o muhabbetleri topla, hakiki sahibine ver, şu beladan kurtul! Şu nihayetsiz muhabbetler, nihayetsiz bir kemâl ve cemâl sâhibine mahsustur. Ne vakit hakiki sâhibine verdin, o vakit bütün eşyayı O'nun nâmıyla ve O'nun ayinesi olduğu cihetle ızdırapsız sevebilirsin. Demek şu muhabbet, doğrudan doğruya kâinata sarfedilmemek gerektir. Yoksa muhabbet, en leziz bir ni'met iken, en elim bir nıkmet olur.
Sayfa 349
Dinimiz temizliği emrederken, biz müslümanlar niye temizliğe riayet etmiyoruz, dinimiz düzenliliği tavsiye ederken biz niye kuralları çiğniyoruz; başka milletler sağlığına gözü gibi bakar, kollarken, biz niye sağlığımızı tahrip ediyor, bedenimizi hoyratça yıpratıyor, ciğerimizi zifirle dolduruyoruz; adalet mülkün temeli iken bizim toplum niye hep kanunsuz işler peşinde... Çünkü bizim toplumumuzda zihniyet bozulmuş, değer hükümleri tahrip edilmiş, hürriyetler kısıtlanmış, hakkı söyleyen tepelenmiş, zalim baş tacı edilmiş, dalkavukluk özendirilmiş, suçlu cezasız kalmış, din dışlanmış, din alimleri kötülenmiş, dinî kurumlar yıkılmış, bunların hepsi de inkılap icabı diye hoş görülmüş, toplumun örfü, âdeti, âdabı, zevki, şevki, mânevî müesseseleri, kontrol mekanizmaları, adalet teşkilatı harap edilmiş, iyi insanlar hapse veya darağacına götürülmüş de ondan işler böyle tersleşmiş. Bizim devrimcilerimiz ya dünyayı hiç tanımamış, laikliği anlamamış, medeniyeti hazmedememiş ya da düpedüz vatan haini... Buradan çok iyi görülüyor: Hayat öyle entegre, öyle muazzam bir sistem ki her şey o kadar birbiriyle ilgili ve bağlantılı ki mâna-madde, din-devlet öyle iç içe ki! Dini tahrip ederseniz, devlet de düzen de hak da adalet de elden gidiyor; her şey altüst ve herc ü merc oluyor. Allah celle celâlüh, bizim aydınlarımıza, devrimbazlarımıza, sorumsuz sorumlularımıza, devlet adamlarımıza, zinde güçlerimize akıl, fikir, ilim, irfan, iz'an versin ve merhamet ihsan eylesin, gerçeği göstersin, hakka ve hizaya getirsin!
Sayfa 178Kitabı okudu
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor (...) Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? ''Gömelim gel seni tarihe'' desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab Seni ancak ebediyyetler eder istiab.
Halbuki şu herc ü merc âlemde ve rüzgâr deveranında hiçbir şey kararında kalmadığından bîçare kalb-i insan, her vakit yaralanıyor.
Reklam
Ey asâkir-i muvahhidîn! Otuz milyon Osmanlı ve üç yüz milyon İslâmın nâmusu ve haysiyeti ve saadeti ve bayrak-ı tevhidi, bir cihette sizin itaatınıza vâbestedir. Sizin zâbitleriniz bir günah ile kendi nefsine zulmetse, siz bu itaatsizlikle üç yüz milyon İslâm'a zulmediyorsunuz. Zira bu itaatsizlikle uhuvvet-i İslâmiyeyi tehlikeye atıyorsunuz. Biliniz ki; asker ocağı cesîm ve muntazam bir fabrikaya benzer. Bir çark itaatsizlik etse, bütün fabrika herc ü merc olur. Asker neferatı siyasete karışmaz. Yeniçeriler şahittir. Siz şeriat dersiniz, halbuki şeriata muhalefet ediyorsunuz ve lekedar ediyorsunuz. Şeriatla, Kur'ân ile, hadîs ile, hikmet ile, tecrübe ile sabittir ki; sağlam, dindar, hakperest ulü'l-emre itaat farzdır. Sizin ulü'lemriniz, üstadınız; zâbitlerinizdir. Divan-ı Harb-i Örfî
Sayfa 26 - RnkKitabı okuyor
Geri166
667 öğeden 661 ile 667 arasındakiler gösteriliyor.