Hayatları boyunca hergun kendilerinden bekleneni yapmaktan epey yorgun düşmüş bir çok yoldaşımız bazı nedenlerden dolayı bu kurtuluşdan geri kaldılar Bazılarının olanlar herkes tarafından duyulduğu taktirde şaşkına dönecek hatta suçlanacak aileleri vardı bazıları ise zayıftı ve ölümün sonuçlarından korkuyordu Bunu bir dereceye kadar bende yaşıyorum kafama bir silah dayayıp tetiği çekemem çünkü kendimden daha güçlü olan birşey beni bundan alıkoyuyor üstelik her ne kadar hayattan nefret etsem de bedenim ölümü yakalayıp icabına bakacak kadar güçlü değil
akşam hüznümün soluk aynası vurdukça yüreğime kanım oynaşır derinleşir acısı parmakuçlarımın kırmızı bir ölümü görmüş gibi kanarım.   yoruldum
Sayfa 6 - Mayıs
Reklam
Dünyada en nefret ettiğim binalar.. Huzurevleri(?)
( beş senedir huzur evinde yaşayan yaşlı bir annemizin kaleminden) Buz gibi odalarla dolu kocaman binalar diktiler ülkeme. İçine ömürlerinin son demlerinde olan anneleri, babaları doldurdular. Adına huzur evi dediler. Oysa huzur hiç uğramadı oraya. Eskiden yaşlılarımızı kapatmazdık başka yerlere. Onların yüzü suyu hürmetine belalar def oluyor der,
Haleti ruhiyem...
İçimde tarifsiz bir sıkıntı var bu aralar. Başımı kitaplardan kaldırıp etrafa bakınmaya çalışırken, insanların samimiyetsizliği çarpıyor suratıma. Zaman mı değişti, insanlar mı? Yoksa her şey aynıydı da ben mi yeni uyanıyorum bu karanlığa? Yoruldum işte, hergün biraz daha çoğala çoğala. Bedenim yorgun, ruhum yorgun, kalbim yorgun. Kırgın değilim, küs değilim ama umudumu yitirdim. O samimiyete olan inancımı, umudumu yitirdim. Güzel, temiz olması için her şey bu kadar mümkünken neden beyazı bu kadar bulandırıyoruz ki? Eğer insanlarsa değişen, ben yalnızlığı seveceğim bundan böyle. Eğer zamansa bizi bu kadar değiştiren, ben bu çağa ait değilim. Eğer bensem bu kadar değişen, karanlığa uyanan bu kadını hiç sevmedim... MÜNEVVER ALGÜL
Sığıntı Kuşu
youtu.be/WbhQeVRLUAs?si=... akşam hüznümün soluk aynası vurdukça yüreğime kanım oynaşır derinleşir acısı parmakuçlarımın kırmızı bir ölümü görmüş gibi kanarım.
Sen de gideceksin !
Bir göz kırpışa daha mecalsiz, bir dakika sonrasından habersiz, gideceksin ! •Öğle ezanı okunmadan ya da sabah, bir abdest daha alamadan, bir secde daha yapamadan, ansızın bir  gidişle, vedasız hem de, gideceksin ! Son yediğin lokmayı sindiremeden, tadı damağındayken üstelik, aç ya da tok, hesabı ödemeden, ellerine sağlık diyemeden, çaydan bir yudum daha alamadan belki, gideceksin ! Hergün olduğu gibi uyumuşken, alarmlar kurmuşken, ertelediğin alarm tekrar çalmadan, son gördüğün rüyanı da anlatamadan belki, yorgun üstelik, gideceksin ! Yarına ertelediğin, zamanı var daha dediğin, yapamam, değişemem, zor geliyor, olmaz dediğin ne varsa, yapabilmen için bir şans daha verilmeden, belki çok geç kalmış olarak, gideceksin ! Küs olduğun arkadaşın ya da akrabanla, annenle babanla, üç değil üçyüz gün olmuşken, belki de rahmetten cüdâ helalleşmeden, barışamadan, haklı da olsan, belki de haksız, gideceksin ! Sana verilen bütün rızkı ev, araba, eşya, elbise taksitlerine pay etmişken, bir yetimin başını okşayamadan, avucuna bir lokma koyamadan, nefesinle dahi olsun üşüyenlerin ellerini ısıtamadan, belki de nasipsiz, gideceksin ! Bir güneş daha doğmadan, bir yarın daha olmadan, sevdiğin dizinin son bölüm fragmanını da seyredemeden belki de, öylece gideceksin. Adın sanın unutulacak ! Kaç defa döndü devran, kaç nesil geçti kim bilir! Kaç çocuk ağladı babasının ardından, ya da kaç anne bebeği doğunca mutluluktan ! Bir kez daha sevdiğini söyleyemeden, cümleler içinde düğüm, susup, konanlar ve çabuk göçenler yurdundan çaresiz, sen de gideceksin ! Heey! "Sen" diyorum, Duymuyor musun ? Sen de gideceksin!
Reklam
141 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.